Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü topyekûn savaş bugün NATO’nun baş etmek zorunda olduğu tek sorun değildir. Vilnius’taki NATO Zirvesi’nden bir önceki hafta, gezegenimizin tarihinde kayıtlara geçmiş en sıcak haftaydı. Geçen yaz yaşanan boğucu sıcaklar sadece Batı Avrupa’da 20,000’den fazla can kaybına neden oldu, çok önemli askerî ve sivil altyapılar için bir tehdit oluşturdu ve Avrupa’yı kasıp kavuran orman yangılarıyla mücadele için ilave askerî konuşlandırmalar yapılmasına yol açtı.
Akdeniz’deki sıcak dalgaları ve hızla yayılan orman yangınları ile birlikte “El Niño”nun (büyük olasılıkla yeni sıcaklık rekorları getirebilecek ve dünyanın çeşitli noktalarında aşırı kuraklık ve yağışa yol açabilecek bir iklim olayı) da başlaması 2023 yılının daha da zorlu olacağına dair alarm veriyor. Yakın zamanda NATO’nun yaptığı bir yoklamanın göre, Müttefik ülke vatandaşlarının %32 kadar bir bölümünün iklim değişikliğinin kişisel güvenlikleri açısından savaş, terörizm, siyasi istikrarsızlık veya siber saldırı gibi risklerden daha büyük bir endişe kaynağı olduğunu düşündüğünü göstermesi pek de şaşırtıcı olmamalı.
NATO, her ne kadar çoğunluğu bilimsel araştırmalar vasıtasıyla da olsa, çevresel sorunlarla 50 yılı aşkın bir süredir uğraşmasına rağmen Müttefiklerin bu konuda somut adımlar atmaya karar vermeleri yakın zamana rastlıyor. NATO, “iklim değişikliğinin etkilerini anlamakta ve onlara uyum sağlamakta başı çeken uluslararası örgüt olmayı” bir hedef olarak belirledi ve bu hedefini İklim Değişikliği ve Güvenlik Eylem Planı ile destekledi. Eylem Planı NATO’nun iklim değişikliği ve güvenlik alanındaki rolünü dört dalda tanımlar: iklim değişikliğinin güvenlik açısından sonuçları konusunda Müttefiklerin bilincini güçlendirmek; iklime uyum sağlamayı NATO’nun tüm çalışma alanlarında teşvik etmek; askerî kaynaklı emisyonların etkilerini azaltmak; ve iklim güvenliği alanında aktif olan diğer aktörlere erişimi arttırmak. NATO, emisyonları azaltma konusunda sera gazlarında 2030 yılına kadar en az %45 azaltım, 2050 yılına kadar ise net sıfıra ulaşmak gibi somut hedefler belirledi. NATO’nun iklim değişikliği ve güvenlik ajandasının çapı ve hedefleri benzersiz olmakla birlikte, başarılı şekilde uygulanabilmesi konusunda sorunlar var. Bu sorunlardan bazıları diğerlerine kıyasla daha kolay çözümlenebilir. Bu makale, NATO’nun net sıfıra giden yolda göz önünde bulundurması gereken çeşitli konuların kapsamlı ve kolay erişilebilir bir derlemesini sağlamak amacıyla mevcut araştırmaları bir araya getiriyor, gözden geçiriyor ve üzerine inşa ediyor, ve sekiz temel zorluğu vurguluyor.
Öncelik verme, odaklanma ve siyasi irade
31 egemen ülkenin ittifakı ile oluşan ve İsveç’in de katılımıyla çok yakında 32 olacak olan NATO’nun işleyişi oybirliği esasına dayanır. Müttefiklerin iklim değişikliğini ele almaya başlayacaklarını bildirdikleri tarihler birbirinden farklı. Bazı NATO üyeleri NATO’nun iklim değişikliği konusunda liderliği üstlenerek eyleme geçmesini isterken bazıları da (özellikle Orta ve Doğu Avrupalı Müttefikler) enerji dönüşümünün hızı konusunda endişelerini dile getiriyorlar – savunma sektörünün dışında olsa bile. NATO’nun kapısı önünde azgın bir savaş sürerken ve Müttefikler Rusya tehdidine karşı toplu savunmalarını güçlendirmeye çalışırken, emisyonların kısıtlanmasında daha yüksek standartlara ulaşma konusuna Ukrayna’ya kendini savunması için gerekli araçların sağlanmasına verildiği kadar önem verilmedi. Üye ülkelerin bakış açıları arasındaki fark NATO’nun iklimle bağlantılı güvenlik sorunlarıyla başa çıkma çabalarının hızı ve kapsamı açısından problemler yaratabilir. İvmeyi sürdürmek ve dikkatlerin dağılmasını önlemek son derece önemlidir. İklim güvenliğinin NATO’nun gündeminde ilk sıradaki yerini koruması, ve odak noktasını ve liderliğini sürdürmesi – üst düzeyli NATO personelinden üye devletlere kadar – son derece önemlidir.
Savunma personeli arasında şüphecilik, ön yargılar ve iklim konusunda bilgisizlik
İklim eyleminin aciliyeti konusundaki bakış açıları askerî personel, memurlar ve bakanlar arasında, hatta ülkeden ülkeye büyük farklılıklar gösteriyor. İklim değişikliğine uyum sağlamak konusundaki genel bilinç ve destek giderek artıyor olmasına rağmen bazı askerî personel hâlâ silahlı kuvvetlerin çevresel hedeflerle sınırlanması gerektiği görüşünü sürdürüyor. Hâlen hâkim olan görüş, çevre dostu olmak için gerekli uyarlamaları yapmakla yetenekli bir kuvvetin devamlılığını sağlamak arasında bir pazarlık söz konusu olduğu yönünde. Bunun yanı sıra savunma alanında karbonsuzlaşmanın uygulanması için yapılan baskıların operasyonel etkinliği yok edeceği yönündeki korkular da örgütsel bir değişikliği engelleyen diğer bir faktörü oluşturuyor.
Riskten kaçınmak da ilerlemeyi engelleyebiliyor. Enerji tasarrufu sağlayan teknolojileri edinmek, benimsemek ve ölçeklendirmenin temelinde inovasyonu kucaklamak yatar. Ancak, başarısızlığın inovasyon sürecinin bir parçası olarak kabul edildiği özel sektörün tersine, devlet daireleri ve ajansları eğer inovasyon çabaları başarısız olursa medya tarafından genellikle halkın parasını ziyan ediyor olarak gösterilmekten korkarlar. Bu “bütçe korumacılığı” savunma dairelerinin daha temiz çözümlere yönelmelerini engeller. Bir NATO yetkilisine göre, her an değişen durumlara hızla mukabele edebilmek için gereken teknolojiyi benimseme yeteneği tamamen farklı bir düşünce yapısı gerektirir.
Sürdürülebilirlik girişimlerinin yararları konusundaki askerî eğitim ve öğretim programlarının yanı sıra hedefe yönelik çalıştaylar ve sunumlar da bilgiyi arttırmayı, davranışları değiştirmeyi ve olumlu çevresel davranışlar benimsemeyi güçlendiren araçlardır. NATO şimdiden iklim boyutunu sivil ve askerî eğitim ve öğrenimin bütününe entegre etmeye çalışıyor ve Müttefiklerin en iyi uygulamaları ve yeşil askerî çözümlerin operasyonel yararları üzerinde öğrendiklerini paylaşacakları bir platform olarak da görev yapıyor. Bu platform aynı zamanda kamu diplomasisi ve erişim araçlarını da geliştirebilir. Buna en iyi örnek NATO’nun 2022 Üst Düzeyli İletişimciler Konferansı olabilir. Bu Konferans, Müttefiklere savaş zamanında bile temiz enerji ve değişen iklim şartları üzerinde yoğunlaşmaya devam etmeleri için kendi millȋ iletişim stratejilerini geliştirmelerine yardımcı olacak iklim değişikliği ve enerji güvenliği konulu tartışmaları da kapsıyordu. Ayrıca, [çevresel iletişim araştırmaları ve deneyler](https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/17524032.2020.1799836 konu bir ulusal güvenlik konusu haline geldiğinde ve bu da gerek eski gerek mevcut askerler tarafından açıklandığında, iklim değişikliği konusunda en fazla endişe belirten kesimin şüpheciler olabileceğini gösteriyor.
Birlikte çalışabilirlik ile ilgili sorunlar
Bugün İttifak kuvvetleri tarafından kullanılan enerjinin neredeyse tamamı özel şirketler tarafından sağlanıyor ve sivil ve ticari boru hatları ile alt yapıya ve depolama alanlarına dağıtılıyor. Artık bütün toplumlar/sivil paydaşlar fosil yakıtlardan uzaklaştıkları için silahlı kuvvetlerin dizel ve benzin kullanmaya devam eden tek sektör olarak kalmamaya dikkat etmesi gerekir. Tek sektör için rafineri çalıştırmak ve yakıt altyapısını desteklemek, imkânsız olmasa bile, yanına yaklaşılamayacak kadar pahalı hale gelir. Bu da ulusal kaynakların çok büyük bir bölümünü kullanmak demektir. Bu nedenle NATO, Müttefiklerin silahlı kuvvetlerinin hâlen sivil sektörün yapım aşamasındaki yeşil enerjiye dönüşüm çalışmalarına ayak uydurmasının öneminin bilincindedir.
Orduların kullandığı yakıtların birbirleriyle uyumlu olup olmadığı konusunda da endişeler dile getirilmiştir. Halen NATO kuvvetleri lojistik çabaları basitleştirmek ve teçhizatın uyumluluğunu arttırmak üzere tasarlanmış olan tek yakıt politikası çerçevesinde çalışmaktadır. Kraliyet Deniz Kuvvetlerinden Tümamiral Paul Beattie şöyle diyor: “Dijital birlikte çalışabilirlik her zaman zor olmuştur, ama söz konusu yakıt olduğunda birlikte çalışabilirlik konusu hiçbirimiz için bir sorun olmazdı. Hepimiz aynı şeyi alırdık; bu bir NATO standardıydı.” Bazı NATO üyeleri yeşil teknolojiye şimdiden yatırım yapmaya başladılar ve yakıt standartlarını ayarlıyorlar. Bazıları ise hâlâ eski malzemeyle çalışmaya devam ediyorlar. Şayet Müttefikler ve daha temiz askerî kaynaklı emisyonları azaltma hedefini benimser ve askerî yeşil çözümleri farklı hızlarda ve kendi şartlarına göre entegre edelerse, birlikte çalışabilirlik yeteneklerini riske atabilirler.
NATO, standartlar belirleyerek ve en iyi uygulamaları paylaşarak farklılıklardan kaçınabilecek ve Müttefiklerin hep birlikte ilerlemelerini garanti edecek ideal bir konumda olur. Vilnius Zirvesinde NATO üyeleri, ilk kez 2022 Madrid Konferansında Genel Sekreter Jens Stoltenberg tarafından açıklanan “Askerî Enerji Dönüşümü” için bir uygulama planı geliştirmeye karar verdiler. Farklılıkların getirdiği risklerin bilince olan bu girişim, fosil yakıtlardan vazgeçmenin Müttefik Silahlı Kuvvetlerinin birlikte çalışabilirliklerine bir engel teşkil etmediğini ve operasyonel etkinliklerini olumsuz etkilemediğini garanti etmeyi amaçlıyor.
Kararlar ve satın alma takvimi
Sivil sektöre kıyasla askerî teçhizatın ömrü daha uzun, adaptasyonu da daha zor olabilir. Bugün son tasarım aşamasında olan askerî teçhizat ve platformlar 2030’lara kadar silahlı kuvvetlere dâhil edilmeyecekler; 2080’lerde ise dünya genelinde dizel fiyatlarının ucuzlama ihtimali pek olmadığı halde hâlâ kullanılıyor olacaklar. NATO ileride bir karbon kilitlenmesi ve terkedilen varlıklar tehlikesiyle karşılaşmamak için yakıt ve enerji verimliliği standartlarının daha bugünden yetenek tasarımı aşamasına dâhil edilmesini garanti etmenin ne kadar önemli olduğunun bilincinde. Kısa vadede – özellikle de orta-ömür aşamasında - mevcut muharebe ve mühendislik sistemlerinin yanı sıra yakıtların da yeteneklerinin güncellenmesi eşit derecede gerekli çünkü 10-15 yıl sonra hangi teknolojilerin ve sistemlerin mevcut olacağı belli değil.
Yeni enerji tasarrufu teknolojilerinin – herhangi bir askerî teçhizat gibi - teslim süreleri uzundur; bu nedenle İttifak askerî kuvvetleri uzun bir süre daha büyük fosil yakıt tüketicileri olarak kalacaklar. Dünyanın geri kalan kısmı karbonsuzlaşmaya devam ederken askerî kuvvetler büyük olasılıkla küresel emisyonların giderek artan bir kısmından sorumlu olacaklar.
Teknik operasyonel sorunlar
Bazı teknolojik çözümler kendi sorunlarını da beraberlerinde getirirler. Örneğin, lityum-iyon pillerin şarj olma süresi çok uzundur, yüksek sıcaklıklarda daha çabuk bozunurlar, ve düşük derecelerde ise kapasite ve performans kaybına uğrarlar. Çatışmalı bir ortamda pilin yeniden şarj edilmesi lojistik yakıt zincirine bağlıdır ve dolayısıyla çok dikkatle planlanması gerekir. Taşınabilirlik konusunda ise, pilin ağırlığı diğer bir engelleyici unsurdur.
Bazıları hidrojenin askerî kuvvetlerde geniş kapsamlı kullanımının umut verici olduğunu düşünseler de hidrojen üretimi halen son derece pahalıdır, yoğun enerji gerektirir ve hazır altyapıdan yoksundur. Biyoyakıtlara gelince, gereken hammadde sınırlıdır ve sivil sektörde (özellikle gıda sanayisinde) bu kaynak konusunda büyük bir rekabet vardır. Ayrıca biyoyakıt üretimini arttırmak, toprak kullanımında değişikliklere, ormanların ve biyolojik çeşitliliğin kaybına yol açabilir. Bazıları karbon yutağındaki bu potansiyel kaybın fosil yakıtların kullanılmasından daha da kötü olduğu fikrindeler. Nükleer enerji ise - teknik açıdan mümkün olsa da - güvenlik nedenleri, yüksek işletme masrafları ve altyapı ve depolama sorunları nedeniyle silahlı kuvvetlerin çoğu için ancak sınırlı bir seçenektir. Genel olarak, Müttefik silahlı kuvvetleri daha şimdiden sabit üslerde ve hatta ileri operasyonel üslerde, çok sayıda enerji tasarrufu tekniği kullanırken birçok yeni “yeşil” teknoloji hâlâ savaşta kullanılabilecek kadar olgunlaştırılamamıştır. Müttefik silahlı kuvvetleri yenilenebilir enerjilere yöneldikçe, akıllı ve birbiriyle bağlantılı fakat siber saldırılar karşısında zayıf sistemlere daha çok bağımlı olacaklardır.
Özel girişimlerle yönlendirilen yeşil inovasyon
NATO’nun karbonsuzlaşma hedeflerine ulaşabilmek için özel sektörün yardımına ihtiyacı olacaktır. Geçmişte silahlı kuvvetler teknolojik ilerlemelere yön verirken bugün silahlı kuvvetlere büyük yarar sağlayabilecek yenilikçi, çift kullanımlı çözümlerin geliştirilmesine - sürdürülebilirlik alanı da dâhil - özel sektör öncülük etmektedir. Büyük savunma müteahhitleri hariç, özel şirketler savunma sektörü ile angaje olmaktan veya veri paylaşmaktan daima kaçınmışlardır. Bu özellikle de start-up’ların (büyüme potansiyeline sahip girişimler) ve scale-up’ların (gelir getirmeye başlayan girişimler) ilk aşamaları için söylenebilir. Ayrıca bürokratik prosedürler ve uzun tedarik süreleri de cesaret kırıcı faktörler olmuştur.
Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’yı işgalinden sonra düşünce yapılarının değiştiğine inanılıyor; bu da birçok özel paydaşın kaynaklarını ve uzmanlıklarını ulusal güvenlik yararına kullanmalarını tetikledi. Savaş aynı zamanda yabancı risk sermayesinin - özellikle NATO’nun çıkarlarını ve güvenliğini zorlayan Çin gibi ülkelerden gelen sermayenin - İttifak genelinde yeni kurulan start-up’lar üzerindeki potansiyel olarak sorun yaratabilecek sonuçlarını gündeme getirdi. NATO İnovasyon Fonu (NIF) ve NATO Kuzey Atlantik İçin Savunma İnovasyon Hızlandırıcısı (DIANA), inovatörler ile silahlı kuvvetler arasındaki açığı kapatmanın yanı sıra, erken aşamadaki start-up’ların, inovatörlerin ve akademik kurumların ihtiyaç duyduğu ek finansmanı sağlamayı amaçlar.
Güvenilmez tedarikçilere yeni stratejik bağımlılıklar
Müttefikler fosil yakıtlardan kurtulmaya çalışırken bir bağımlılığın yerine bir başkasını koymaktan sakınmalıdırlar - özellikle de güneş panelleri ve yakıt hücreleri gibi “temiz” teknolojilerin yanı sıra modern silah sistemlerinin yapım ve bakımı için şart olan kritik ham maddeler. Hâlen Çin hem nadir toprak elementleri madenciliğinde hem de işlemesinde küresel piyasalara hâkim ve Avrupa’nın ihtiyacının %98’ini karşılıyor. NATO üyelerinin çoğu alternatifler bularak Rusya’nın enerji kaynaklarından hızla uzaklaşmayı başarmış olsalar da Çin ile bağlarını kesmek çok daha zor olacak. İttifak üyeleri tedarik zincirlerinin dirençliliğini arttırmak, en büyük zayıflıkların nerede olduğunu iyice bilmek, ithalat portföylerini çeşitlendirmek ve tedarik zincirindeki zayıflıkları azaltmak için 6 maddeli bir yaklaşım (“6 R” yaklaşımı) benimsemek zorundalar: ham maddeleri yeniden gözden geçirmek, azaltmak, yerine başkalarını koymak, yeniden tasarlamak, dönüşümünü sağlamak ve yeniden dağıtımını yapmak. NATO ham maddeler ve tedarik zincirlerindeki zayıflıklarla ilgili değerlendirmeler üretmekte, üyelerini ve ortaklarını satın alma kararlarında bu değerlendirmeleri göz önünde bulundurmaya teşvik etmekte, ve ekonomik zorlamayla başa çıkabilmek için ortak mukabele ve standartlar geliştirmekte başı çekebilir.
İstihdam ve kaynak sağlama
NATO’nun iklimle ilgili güvenlik riskleriyle başa çıkma çabaları nispeten yeni olduğu için iklim değişikliğine öncelik vermesi uygun personel alımı ve kaynak sağlama ile birlikte yürütülmelidir. 2021’de NATO’nun İklim Değişikliği ve Güvenlik Eylem Planının yürürlüğe girmesinden beri NATO Karargâhı çok sayıda yeni personel istihdam etti ve örgüt genelinde bu konuyla ilgili bilgi ve kapasiteyi arttırma yönünde önemli ilerlemeler kaydedildi. Ayrıca NATO’nun Deniz Araştırmaları ve Deneyleri Merkezi de (CMRE) – Bilim ve Teknoloji Örgütünün (STO) yürütme organı - iklim bilimciler arayışında. Kanada’nın ev sahipliği yapacağı ve 2023 sonbaharında faaliyete geçecek olan İklim Değişikliği ve Güvenlik Mükemmeliyet Merkezinin (CASCOE) 35 kişilik daimȋ personeli (sivil ve askerî) olması bekleniyor. NATO Müttefikleri bireysel olarak ulusal düzeyde iklim-güvenlik alanında kaynak ve asker tahsisini arttırmaya zorlayamazsa da, Kanada’ya ilaveten 11 sponsor ülkenin Vilnius’ta CASCOE’yu operasyonel hale getirmek için bir Mutabakat Anlaşması imzalayıp bu Merkeze ulusal uzmanlar göndermeyi taahhüt etmiş olmaları dikkat çekicidir.
NATO üyeleri ve ortakları arasında işbirliğine dayanan bilimsel faaliyetleri finanse eden Barış ve Güvenlik için Bilim (SPS) Programı giderek dikkatini ve fonlarını çevresel güvenliğe yöneltiyor. 2022’de onaylanan faaliyetlerin yüzde 17’si iklim ve güvenlik alanındaki araştırma ve bilgi alışverişi üzerinde odaklanmıştı. 2023’te ise çevre ve enerji güvenliği üzerinde yoğunlaşan projeler finansmanda öncelik kazandı. Son olarak, hem NATO İnovasyon Fonu (NIF) hem de NATO’nun Kuzey Atlantik İçin Savunma İnovasyon Hızlandırıcısı (DIANA) bir yeşil unsura sahip. DIANA Haziran 2023’te faaliyete geçti ve ilk teklif çağrısını yaptı. Çağrıda öncelik verilen üç alandan biri enerji dirençliliği idi. Tüm bunlar Müttefiklerin çatışan görüşleri ve önceliklerine rağmen askerî faaliyetlerinde çevresel riskleri çok ciddiye aldıklarını gösteriyor.
Önümüzdeki Yol
NATO’nun iklim güvenliği gündeminin uygulanması yeni stratejik bağımlılıklardan teknik ve birlikte çalışabilirlik risklerine, mali ve kapasite kısıtlamalarına kadar pek çok sorunla karşı karşıyadır. İttifak bugünün sorunlarını giderek daha fazla üstlenirken iklim güvenliğindeki rolünün (hem kendi içinde hem de genel kamuoyuna) gayet açıkça tanımlandığından, bu rolü yerine getirebilecek kaynaklara sahip olduğundan ve arkasında siyasi iradenin bulunduğundan emin olmalıdır. Devam etmekte olan savaş ve birbiriyle yarışan önceliklerin ortasında bu görevi ileri taşıyabilmek için gereken ivmeyi sürdürmek şarttır. Savunma sektörü içinde bir kültürel değişim gerekli olsa da sadece savunma değil, tüm sektörlerde daha fazla iklim değişikliği okuryazarlığının teşvik edilmesi büyük önem taşır.
Mevcut sorunlara rağmen, NATO 2021’de İklim Değişikliği ve Güvenlik Eylem Planını kabul ettiğinden beri örgüt düzeyinde çok ilerleme kaydetti. Vilnius Zirvesi NATO’nun iklim değişikliğinin güvenlik üzerindeki etkilerini anlayan ve buna uyum sağlayan en önemli uluslararası örgüt olması yolunda bir mihenk taşı oldu. Her biri NATO’nun İklim Değişikliği ve Güvenlik Eylem Planının ayrı bir ayağını ele alan üç önemli rapor yayınlandı. NATO’nun iklim güvenliği gündeminin en iddialı unsuru olarak kabul edilen azaltım konusuna gelince, bu yıl Vilnius Zirvesinde yayınlanan, NATO Enterprise’ın askerî sera gazları emisyonlarını hesaplamak ve analiz etmek için geliştirilen bir örnek metodoloji NATO’nun emisyonları azaltma hedeflerine ulaşmasına yardımcı olmakta önemli bir basamak oldu.
Enerji dönüşümü tüm hızıyla devam ederken (devam eden savaş ve küresel enerji krizinin hızlandırmasıyla) askerî emisyonların değerlendirilmesi konusundaki çabalar, en iyi uygulamaların paylaşılması ve NATO’nun Tasarımla Enerji Dönüşümü girişiminin geliştirilmesi, NATO’nun iklim değişikliği ve net sıfır hedefleri arasında kuvvet tasarımını da düşünmekte olduğunu, görüş ayrılıklarından kaçınmayı ve Müttefiklerin müştereken ilerlediklerinden emin olmayı amaçladığını gösterir. Askerî karbonsuzlaşma ve her bir Müttefikin dirençliliği – ve dolayısıyla İttifakın bir bütün olarak dirençliliği - bugün her zamankinden daha fazla iç içe geçmiş durumdadır.