Ukrayna’daki savaş, Avrupa-Atlantik ile Hint-Pasifik bölgeleri arasında giderek artan karşılıklı jeopolitik bağımlılığı ortaya çıkardı. Özellikle Çin, Batı’nın ekonomik ve politik baskısının Rusya üzerindeki etkisini yumuşatmaya yardımcı oldu.

Aslında Pekin’in Avrupa’da yıllardır düşmekte olan imajı, Moskova’nın Avrupa-Atlantik güvenlik düzenine ve küresel normlara yönelik saldırısını gizlice desteklediğine dair algı yayılınca tamamen dibe vurdu. Diğer taraftan, Avustralya, Japonya, Kore Cumhuriyeti ve Yeni Zelanda gibi Hint-Pasifik ortaklarının Ukrayna’ya sağladıkları diplomatik, ekonomik ve askerî destek, ülkenin direnişinin güçlenmesine ve küresel normları korumasına yardımcı oldu. Daha geniş anlamda, savaş ABD’de Çin'in Hint-Pasifik'te oluşturduğu tehdide odaklanma sürdürülürken Ukrayna'ya yardım etme ihtiyacının nasıl [bağdaştırılacağı] (https://www.19fortyfive.com/2022/02/ukraine-proves-asia-vs-europe-is-a-false-us-foreign-policy-choice/) konusunda yoğun tartışmaları tetikledi. Bu tartışmalarda ABD’nin transatlantik ilişkilere ve Avrupa güvenliğine öncelik vermesinin sonuçları konusunda sorular gündeme gelmeye devam ediyor.

Ukrayna’da devam etmekte olan savaş nedeniyle NATO İttifakın doğu kesiminde varlığını ve caydırıcılığını güçlendirmeye devam ediyor. Resimde: Çok uluslu muharebe grubundan bir Britanya askeri ile bir Estonya askeri.  Resim: Britanya silahlı kuvvetlerinin izniyle.
)

Ukrayna’da devam etmekte olan savaş nedeniyle NATO İttifakın doğu kesiminde varlığını ve caydırıcılığını güçlendirmeye devam ediyor. Resimde: Çok uluslu muharebe grubundan bir Britanya askeri ile bir Estonya askeri. Resim: Britanya silahlı kuvvetlerinin izniyle.

Elbette savaş Avrupa-Atlantik güvenlik düzeninde NATO’nun merkezî konumunun önemini vurguladı. Ukrayna’ya yardım etmek ve İttifakın doğu kesiminde caydırıcılığı arttırmak, NATO’nun en önemli politik ve stratejik öncelikleri oldu. Ancak Müttefikler Çin’in stratejik yükselişinin ve Hint-Pasifik jeopolitik dinamiklerinin Avrupa-Atlantik güvenliği açısından giderek artan öneminin yanı sıra bunların küresel askerî rekabet, teknolojik inovasyon ve ekonomik büyüme açısından öneminin farkındalar. Çin’in stratejik yükselişi ile ilgili sorunlarla nasıl baş edileceği veya Hint-Pasifik bölgesindeki temel ortaklarla işbirliğinin nasıl arttırılacağı konusundaki görüşmeler son zamanlarda NATO çevrelerinde ilgi çekti. Bununla beraber Müttefiklerin Çin’i NATO’ya karşı bir tehdit unsuru olarak tanımlama veya Hint-Pasifik bölgesinde doğrudan angaje olma konusunda süregelen çekinceleri, NATO’nun Çin ve Hint-Pasifik gündemlerinin kapsamı ve geleceği veya bu gündemlerin birbirleriyle bağlantılı olup olmadıkları veya nasıl bağlantı kuracakları konusunda belirsizlikler yaratıyor. Ben burada NATO’nun gelişen Çin ve Hint-Pasifik politikalarına genel bir bakış sunmayı ve ileriye dönük bazı temel sorunları ve fırsatları tartışmayı amaçlıyorum.

NATO ve Çin

NATO’nun Çin’e olan ilgisinin artmasının arka planında 2017 ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinde Pekin’in “uzun vadeli stratejik rakip” olarak tanımlanması ve Avrupa’da Çin’in yükselişinin stratejik sonuçları konusunda bilincin giderek artması vardır. Gerek Trump gerek Biden yönetimleri, Avrupa’nın ABD politikalarına verdiği desteğin artmasının Çin’in büyümesinin getirdiği ekonomik, politik ve stratejik sorunların çözüm yolu olduğu düşüncesiyle, Çin konusunda transatlantik işbirliğini genişletmek istediler. Washington Çin’in yükselişi ve davranışları ile bağlantılı jeo-ekonomik, teknolojik ve diplomatik sorunlarla nasıl başa çıkılacağı konusunda Avrupa Birliği ile ve bireysel olarak Avrupa devletleriyle görüşmeleri vurgularken NATO Çin konusunda transatlantik işbirliğinin önemi giderek artan unsuru haline geldi.

Çin’in NATO için önemli bir konu olduğu, ilk olarak 2019 Londra Zirvesinde, İttifak Devlet ve Hükümet Başkanları Pekin’in “artan etkisi ve uluslararası politikalarının İttifak olarak birlikte ele almamız gereken fırsatlar ve sorunlar oluşturmakta” olduğunu tartışmaya başladıkları zaman resmen kabul edildi. ABD (Birleşik Krallığın desteğiyle) sürekli olarak Müttefikleri Çin’in yükselişinin stratejik sonuçları üzerinde ciddiyetle düşünmeye zorlarken bu açıklama NATO içinde giderek önem kazanan bir tartışmanın yolunu açtı. O tarihten beri bazı Müttefikler, Pekin ile aralarındaki siyasi ve ekonomik işbirliğinin kesilebileceği endişesiyle NATO’nun Çin gündemini sorgulamaya devam ettiler. Aynı zamanda İttifakın temel sorumluluğu olan Avrupa-Atlantik güvenliği üzerinde odaklanması, coğrafi ve işlevsel sorumluluklarını genişletmekten kaçınması, ve özellikle doğu Avrupa’ya öncelik tanıma gereğini göz önünde bulundurması konusunda ısrar ettiler.

2019 Londra bildirisini “NATO 2030” takip etti. NATO 2030, İttifakın gelecekteki yönü konusunda derinlemesine düşünmek üzere Genel Sekreter tarafından başlatılan ve bağımsız bir uzmanlar grubu tarafından hazırlanan bir raporu da içeren bir danışma sürecidir. 2030 Düşünce Grubu raporunun resmî bir NATO raporu olmaması, raporu kaleme alanların Çin dâhil çok çeşitli konularda daha özgürce yazmalarına imkân sağladı. Rapor Müttefikleri özellikle “Rusya ve Çin’in oluşturduğu eş zamanlı jeopolitik ve ideolojik sorunlar ” konusunda uyardı ve NATO’yu "gerçekten küresel zorluklarla dolu bir çağda İttifak'ın etrafında örgütlendiği platform olarak kalmaya" teşvik etti. Böylece NATO’nun dar coğrafi veya işlevsel yorumunun aşılması gerektiği ortaya konmuş oldu: 2030 raporu bir yandan Avrupa-Atlantik bölgesinde güvenliğin merkezî konumunu kabul ederken bir yandan da NATO’nun siyasi niteliğini ve küresel amacını vurguladı ve böylece azımsanmayacak bir Çin gündeminin temellerini atma amacı belirlendi. Ayrıca ilginç bir şekilde rapor Çin sorununu küresel boyutta ele alma ve eş zamanlı jeopolitik ve ideolojik rekabetle uğraşma ihtiyacını Hint-Pasifik’te temel ortaklarla, özellikle Avustralya, Kore Cumhuriyeti, Japonya ve Yeni Zelanda ile işbirliğinin güçlendirilmesine bağladı. Hatta “Hindistan ile gelecekte olası bir ortaklık konusunda dâhili tartışmalara başlamayı” bile savundu. Resmî bir NATO belgesi olmamakla beraber, 2030 raporu bugüne kadar Çin konusunda hazırlanmış en geniş kapsamlı, NATO çizgisine en yakın rapordur, ve İttifak içinde daha önemli tartışmaların önünü açmıştır.

2021 Brüksel Zirve Bildirisinde NATO liderleri Çin’e ayırdıkları iki sayfada “Çin’in beyan edilmiş amaçları ve iddialı davranışının kurallara dayanan uluslararası düzeni ve İttifak güvenliği ile ilgili alanlar açısından sistemik sorunlar çıkardığını” açıkça teyit ettiler. Ayrıca Çin’in nükleer cephaneliğinin genişlemesi, Rusya ile artan askerî işbirliği, sivil-asker füzyonu stratejisi ve uzay, siber uzay ve kasıtlı olarak yanlış bilgi yayma faaliyetleri gibi çeşitli somut problemlere dikkat çektiler. Bildiri aynı zamanda Çin ile diyaloğu açık tutmanın önemini vurguladı.

2019 Londra Zirvesinde İttifakın Devlet ve Hükümet Başkanlarının “Pekin’in artan etkisi ve uluslararası politikalarının İttifak olarak bizim ele almamız gereken fırsatlar ve sorunlar sunduğu” konusunu tartışmaları sırasında Çin’in NATO için önemli bir konu olduğu resmen kabul edildi.  Resimde:  NATO liderleri, Kuzey Atlantik Konseyinin 4 Aralık 2019 tarihinde Londra’da yapılan toplantısında. © NATO
)

2019 Londra Zirvesinde İttifakın Devlet ve Hükümet Başkanlarının “Pekin’in artan etkisi ve uluslararası politikalarının İttifak olarak bizim ele almamız gereken fırsatlar ve sorunlar sunduğu” konusunu tartışmaları sırasında Çin’in NATO için önemli bir konu olduğu resmen kabul edildi. Resimde: NATO liderleri, Kuzey Atlantik Konseyinin 4 Aralık 2019 tarihinde Londra’da yapılan toplantısında. © NATO

Brüksel Zirvesi üzerine inşa edilen ve 2022 Madrid Zirvesinde Müttefikler tarafından kabul edilen Stratejik Kavram, Çin’in faaliyetlerinin NATO’nun temel değerleri ve çıkarlarına nasıl meydan okuduğunun ayrıntılı bir analizini sunar ve Çin’in stratejik bağımlılıklar yaratmak için ekonomi kozunu kullanmasını kınar. Çin ve Rusya’nın bizim değer ve çıkarlarımıza ters düşerek kurallara dayanan uluslararası düzeni baltalama konusunda karşılıklı olarak birbirlerini destekleyen çabaları ve Çin’in “İttifakı bölmek yönündeki zorlayıcı taktikleri ve çabalarına karşı korunma” ihtiyacı üzerinde durur. Bu yaz, 2023 Vilnius Zirvesinde NATO liderleri Madrid Zirvesinde kullanılan dili teyit etmenin yanı sıra Çin’i “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı giriştiği saldırgan savaşı kınamaya, Rusya’nın savaş faaliyetini desteklemekten vaz geçmeye, Rusya’nın bu savaşın suçlusunun Ukrayna ve NATO olduğu şeklindeki uydurma hikâyesini abartmaktan vazgeçmeye ve NATO Şartının amaç ve ilkelerine uymaya” davet etti.

Üç analiz düzeyi

NATO’nun Çin gündemi üç düzeyde ele alınabilir. Bunlardan birincisi küresel düzeydir, ve Çin’in uluslararası sistem açısından sürekli ve çok boyutlu bir sorun oluşturabilecek tek ülke olduğu fikriyle ilgilidir. Bu fikir 2022 tarihli ABD Ulusal Güvenlik Stratejisinde belirgin bir yere sahiptir ve Çin’in sıklıkla diğer ‘otoriter oyuncularla’ aynı kefeye konmasına rağmen NATO dilinde giderek daha sık geçmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Çin hala büyük ölçüde transatlantik değerleri ve çıkarları yansıtan bir uluslararası sistem için sorun oluşturmaktadır.

İkinci düzey Çin’in Avrupa-Atlantik güvenliğine çeşitli şekillerde meydan okuduğu gerçeğiyle ilgilidir. Bunlardan bazıları daha doğrudandır, ve Çin’in küresel çapta deniz, siber, uzay veya Kıtalararası Balistik Füze (ICBM) yeteneklerine sahip olması, tatbikatlar ve liman ziyaretleri vasıtasıyla Baltık Denizi ve Akdeniz’de askerî varlığı bulunması ve Avrupa’daki kritik altyapı yatırımları ile alakalıdır. Bu NATO’nun doğrudan sorumluluk alanını ilgilendirir, ve İttifakın lojistiğini, askerî intikalini ve iletişimini etkileyebilir; aynı zamanda Afrika ve Orta Doğu’yu da ilgilendirir. Dolayısıyla İttifak içinde Çin’in küresel yeteneklerinin ve daha geniş Avrupa-Atlantik bölgesindeki faaliyetlerinin yakından izlenmesi gerektiği konusundaki fikir birliği giderek güçlenmiştir. Ayrıca, Çin’in Rusya’nın Avrupa jeopolitik mimarisine yönelik saldırısını gizlice desteklemesi Avrupa-Atlantik güvenliği açısından daha dolaylı bir sorun oluşturmaktadır; ancak 2022 Stratejik Kavramında ve 2023 Vilnius Zirve Bildirisinde açıkça belirtildiği gibi, bu NATO’yu daha çok ilgilendiren bir sorundur.

Tartışmasız en önemli analiz olan üçüncü düzey analiz, NATO’yu pek doğrudan etkilememekle beraber Çin’in Hint-Pasifik güvenlik mimarisi açısından oluşturduğu sorunla ilgilidir. NATO her şeyden önce bir Avrupa-Atlantik güvenlik örgütü olmaya devam etmektedir. Ancak Çin’in Hint-Pasifik güvenliğine meydan okumasının hem sistemik olarak ilgili olduğu¬ (Hint-Pasifik bölgesinin küresel siyasette ekonomik, teknolojik ve stratejik olarak merkezi konumu göz önüne alındığında), hem de ABD ve dolaylı olarak NATO için son derece önemli olduğu (ABD’nin Avrupa Atlantik güvenliğindeki merkezî konumu nedeniyle) giderek daha fazla kabul görmektedir.

NATO’nun Çin ile ilgili görüşleri muhtemelen daha kuşkucu olan Müttefikleri memnun etmek için önemli derecede bölümlere ayrılmış ancak bundan dolayı da zarar görmüştür. Ancak daha önce sözü geçen “küresel” “Avrupa-Atlantik” ve “muharebe alanları arası” boyutların birbirine karıştığı yönündeki artan bilinç, yerini NATO’nun Çin’e karşı daha tutarlı bir yaklaşım sergilemesine yol açmaktadır.

NATO ve Hint-Pasifik

İttifakın Hint-Pasifik bölgesindeki ileri gelen ortaklarıyla (yani Avustralya, Japonya, Kore Cumhuriyeti ve Yeni Zelanda) ile arasındaki işbirliğinin köklü bir tarihi vardır. Bu ülkelerin hepsinin zaten ABD’nin antlaşmalı müttefikleri oldukları gerçeği, güvenlik konusundaki görüşleri, askerî standartları ve siyasi değerleri açısından İttifakla aralarındaki yüksek derecedeki uyumu vurgular. Her ne kadar Hint-Pasifik ülkeleriyle gayrı resmi bağlar oluşturma çabaları Soğuk Savaş yıllarına dayanıyorsa da, aslında İttifak üçüncü taraflarla resmî siyasi işbirliği mekanizmalarını Soğuk Savaş sonrası dönemde oluşturdu.

1990’larda İttifak daha geniş Avrupa-Atlantik çevresindeki komşularıyla, yani eski Sovyet bölgesi, Akdeniz ve Orta Doğu’daki ülkelerle özel amaçlı bölgesel ortaklık diyalogları başlattı. Hint-Pasifik bölgesindekiler de dâhil olmak üzere diğer ülkelerle de duruma özel siyasi diyaloglarını sürdürdü. Bu ortaklıkların çoğunu resmîleştirecek daha somut fırsatlar ancak NATO’nun Afganistan’daki angajmanı bağlamında ortaya çıktı. Nitekim NATO’nun Afganistan’daki operasyonu, bu ortakların birçoğuyla İttifak arasında giderek büyüyen işbirliği dönemini siyasi, finansal ve hatta operasyonel olarak yönetti; bu dönemde Avustralya önemli ölçüde kuvvet tahsisi ile öne çıktı.

Çin küresel çapta deniz yeteneklerine sahip. Çin silahlı kuvvetlerinin tatbikatlar ve liman ziyaretleri sayesinde Baltık Denizi ve Akdeniz’de varlıkları mevcut. Resimde: Çin araştırma gemisi, “casus gemi” olarak da anılan Yuan Wang 5, Sri Lanka’nın Hambantota limanına yanaşıyor, 16 Ağustos 2022. © CNN
)

Çin küresel çapta deniz yeteneklerine sahip. Çin silahlı kuvvetlerinin tatbikatlar ve liman ziyaretleri sayesinde Baltık Denizi ve Akdeniz’de varlıkları mevcut. Resimde: Çin araştırma gemisi, “casus gemi” olarak da anılan Yuan Wang 5, Sri Lanka’nın Hambantota limanına yanaşıyor, 16 Ağustos 2022. © CNN

2010 yılından sonra NATO Bireysel Olarak Uyarlanmış İşbirliği Faaliyetleri Paketleri denilen bir mekanizma yarattı. Bu mekanizma Küresel Ortaklar (Avustralya, Japonya, Kolombiya, Kore Cumhuriyeti, Irak, Moğolistan, Yeni Zelanda, Pakistan ve Afganistan’ı içeren bir kategori) ile işbirliğinin yapılandırılmasına olanak sağladı, fakat bu ortaklık bugün askıya alınmış durumda. Bununla beraber NATO’nun dört Hint-Pasifik ortağıyla aynı zamanda toplantılar yapmaya başlaması, 2030 Düşünce Gurubu döneminde oldu, ve böylece bölgenin öneminin altını çizdi. Bu ortakların liderlerini Madrid ve Vilnius Zirvelerine davet etme kararı, bu yönde atılmış bir başka sembolik adımdır. Ancak iki taraflı ilişkiler ve bireysel ortaklık anlaşmaları, en azından Hint-Pasifik bölgesindeki farklı ortakların NATO ile ilişkilerini nasıl algıladıkları konusundaki önemli farklar nedeniyle, işbirliğinin temel araçları olmaya devam ediyor.

Çin’in yükselişi ile ilgili sorunları ele almak ve Hint-Pasifik ortaklarıyla işbirliğini kuvvetlendirmek açıkça birbiriyle yakından bağlantılı. Bu bağlantının sebebi sadece bu ülkelerin, özellikle de Japonya ve Avustralya’nın Çin’in son yıllardaki yükselişi konusunda giderek temkinli olmaları değil. Nitekim NATO müttefikleri Hint-Pasifik ülkeleriyle aralarındaki diyaloglarının Çin’in yükselişi ile ilgili problemleri daha iyi anlamalarına yardım edebileceğinin farkındalar. Ancak NATO ile Hint-Pasifik ortakları arasındaki diyalog genel olarak Çin ile belirgin bağlantıları veya Hint-Pasifik bölgesinde NATO’nun rolü konularını kapsamıyor zira her iki taraf da işbirliklerini “olumlu” ifadelerle tanımlamak ve NATO’nun Hint-Pasifik bölgesine genişlemesi gibi bir fikri çürütmek arzusundalar. Kısmen bu nedenden dolayı, NATO’nun Hint-Pasifik bölgesindeki ortaklarla arasındaki işbirliği, genel olarak geniş, ulusötesi ifadelerle tanımlanıyor, küresel normları savunmak, terörizm, veya iklimle güvenlik arasındaki bağ gibi ulusötesi sorunlarla başa çıkmak vurgulanıyor ve siber veya yanlış bilgi verme gibi alanlar daha çok işbirliği yapılabilecek alanlar olarak belirleniyor.

Önümüzdeki yol

Son zamanlardaki ilerlemelere rağmen – özellikle de Madrid ve Vilnius zirvelerinde – NATO’nun Hint-Pasifik ve Çin gündemleri üzerinde bir gerginlik hakim. Bir yandan NATO çevrelerinde Avrupa-Atlantik ve Hint-Pasifik bölgelerindeki jeostratejik dinamiklerin giderek daha fazla iç içe geçtiği, ve hem NATO Müttefiklerinin hem de Hint-Pasifik ülkelerinin bir büyük güç bağlamında caydırıcılıkla ilgili endişelerinin giderek arttığı yönünde giderek güçlenen bir düşünce var. Öte yandan İttifak Çin’i NATO için bir güvenlik tehdidi olarak gösterme ve Hint-Pasifik bölgesine doğrudan müdahale konusunda siyasi uyarılarını sürdürüyor. Hem NATO hem de Hint-Pasifik ortaklarının anlaşılabilir biçimde kendi bölgelerine öncelik tanımaları gerçeği, bu durumu daha da güçlendiriyor. NATO’nun Çin ve Hint-Pasifik gündemlerinin çapı ve sınırları konusunda sorular var. Bu sorular sıklıkla ya çok geniş (örneğin, küresel kuralları savunma ve ulusötesi tehditlerle başa çıkma gereği şeklinde) veya çok dar (Çin’in Avrupa-Atlantik bölgesindeki askeri faaliyetleri veya Hint-Pasifik ülkelerinde işbirliği için niş alanların belirlemesi gibi) biçimde ifade ediliyor. Bu çelişkilidir.

Öncelikle, NATO ve Hint-Pasifik ortaklarının birbirine çok benzeyen stratejik ve operasyonel öncelikleri var: büyük güçlerin revizyonizmi karşısında caydırıcılığın nasıl güçlendirileceği, ve bu yönde ihtiyaç duyulan kuvvetlerin, operasyonel kavramların, yeteneklerin, ve teknolojilerin nasıl oluşturulacağı. Temel tehdit unsurları veya sorumluluk alanları gerçekten birbirinden farklı olsa bile, karşılarındaki sorunların son derece birbirine benzer olduğu gerçeği planlama, yetenek geliştirme veya askerî-teknolojik inovasyon gibi temel alanlarda önemli sinerjilerin ve yapılandırılmış işbirliği potansiyelinin varlığını vurguluyor.

NATO Genel Sekreteri Jen Stoltenberg, 12 Temmuz 2023 tarihinde yapılan Vilnius Zirvesinde NATO’nun Hint-Pasifik bölgesindeki ortaklarının liderleriyle bir arada.  Soldan Sağa:  Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Japonya Başbakanı Fumio Kishida, NATO Genel Sekreteri Jen Stoltenberg, Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Hipkins, Kore Cumhurbaşkanı Suk Yeol Yoon. ©    NATO
)

NATO Genel Sekreteri Jen Stoltenberg, 12 Temmuz 2023 tarihinde yapılan Vilnius Zirvesinde NATO’nun Hint-Pasifik bölgesindeki ortaklarının liderleriyle bir arada. Soldan Sağa: Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Japonya Başbakanı Fumio Kishida, NATO Genel Sekreteri Jen Stoltenberg, Yeni Zelanda Başbakanı Christopher Hipkins, Kore Cumhurbaşkanı Suk Yeol Yoon. © NATO

İkinci olarak, Hint-Pasifik’te Çin’i caydırmak muhtemelen Avrupa-Atlantik güvenliğinin merkezini oluşturan ABD’nin askerî planlaması ve kaynakları üzerine kalıcı bir baskı oluşturur. Hint-Pasifik bölgesinde Müttefik karargahlarına veya daimî askerî varlıklara ihtiyaç olmasa da, İttifakın Hint-Pasifik’de gözü ve kulağı olması gerektiğini, ve Hint-Pasifik bölgesinde bir acil duruma hem oradaki ABD askerî faaliyetlerine yardımcı olarak, hem de Avrupa-Atlantik bölgesinde olası ABD kuvvet boşluklarını doldurarak tepki vermeye hazır olma zorunluluğunu değiştirmez. Bölgesel düzeyde stratejik ve taktik komutanlıklarla (özellikle INDO-PACOM), ve ayrıca Japonya ve Avustralya ile (Hint-Pasifik bölgesinde caydırıcılığın merkezi konumunda oldukları için) silahlı kuvvetler arası diyaloglar ve tatbikatlar, eğitimsel alış verişler ve izleme 1.5 diyaloglar vasıtasıyla daha kuvvetli bağlar kurulmasını gerektirir. Bununla ilgili olarak hem Kuzey Atlantik Konseyi ile Hint-Pasifik ortakları arasındaki, hem de ortaklarla ilgili NATO organları ve savunma planlama, yetenek geliştirme veya askerî inovasyon süreçleri arasındaki bağları güçlendirmek, ABD’nin önemli Müttefiklerinin birbirlerinin bölgesinde mevcut askerî açıklar hakkında daha iyi fikir edinmelerine yardımcı olacaktır. Ayrıca, ABD stratejik bant genişliği üzerindeki yersiz baskıları öngörmelerine yardımcı olabilir, bu tür baskıları gidermenin veya azaltmanın yollarını belirlemelerine ve yetenek, endüstriyel ve teknolojik sinerjiler geliştirmelerini destekleyebilir.

Vilnius’tan sonra NATO’nun temel odak noktası (bir büyük kuvvet bağlamında stratejik rekabet ve caydırıcılık) ile Çin ve Hint-Pasifik gündemleri arasındaki boşluğun nasıl kapatılacağı konusunda daha fazla düşünmeye ihtiyacı var. Bu noktada İttifakın Hint-Pasifik bölgesinde Çin ile ilgili bir acil durumun ABD askerî kaynaklarını ve planlamasını nasıl etkileyeceği konusundaki farkındalığını arttırması ve NATO ile Hint-Pasifik ortaklarının birbirlerinin bölgelerinde doğrudan operasyonlar yürütmek yerine birlikte operasyonel planlama veya müşterek yetenek ve teknolojiler geliştirme faaliyetleri vasıtasıyla birbirlerinden öğrenme konusu üzerinde durması önemlidir. Bu şekilde, NATO’nun Çin ve Hint-Pasifik gündemlerinin merkezine caydırıcılığı yerleştirmek, mevcut siyasi ve stratejik uyarılarla daha fazla bağdaştırılabilir.