Müttefikler bireysel olarak iklim değişikliğine uyum sağlamakla sorumludurlar ama İttifak aynı zamanda toplu olarak da hareket etmek zorundadır. NATO’nun acilen çevresel şartlardaki değişiklikleri anlaması, iklim değişikliğine karşı harekete geçmesi ve yeteneklerini bu doğrultuda uyarlaması gereklidir. Askerȋ açıdan, iklim değişikliği ve aşırı hava şartları NATO’nun taktik, operasyonel ve askerȋ-stratejik düzeyini ciddi şekilde etkiler.
NATO dünyadaki en büyük askerȋ ittifaktır. Çok uluslu karakteri ve yapılarının ve yeteneklerinin sürekli olarak adapte ediliyor olması iklim değişikliği dâhil, değişen güvenlik ortamına hızla mukabele edebilmesine olanak sağlar.
Dünya Ekonomik Forumu [Küresel Risk Raporundaki] (http://www3.weforum.org/docs/WEF_Global_Risk_Report_2020.pdf)(pdf) olası on risk listesinde ‘Aşırı Hava’ şartları birinci sırada bulunuyor. Yaratacağı etki açısından ‘İklim Değişikliğini Önlemede Başarısızlık’ ise ‘kitle imha silahları’, ‘siber saldırılar’ ve ‘bulaşıcı hastalıkların’ önünde, birinci sırada bulunuyor. Dolayısıyla, aşırı hava şartları ve iklim değişikliğini önlemede başarısızlık, risk matrisinde belirleyici faktör oluyor ve ekonomik, toplumsal ve teknolojik kategorilerin önüne geçiyor.
Bu rapora göre, “iklim değişikliği dünyayı tahminlerin üstünde bir şiddetle ve hızla etkiliyor. Son beş yıl kayıtlara en sıcak yıllar olarak geçmek üzere; doğal afetler, giderek daha yoğun ve daha sık olarak yaşanıyor; geçtiğimiz yıl ise bugüne kadar görülmemiş derecede aşırı hava şartlarına olduk.”
Bilimin arka planında
Son 200 yılda sera gazı birikiminin ‘antropojenik’ (insan eliyle ortaya çıkan) artışı ile ilgili ölçümler iklim sistemi unsurlarında (atmosfer, okyanuslar, kara ve buz kütleleri) son on yıllarda ciddi boyutlarda küresel ısınma yaşandığına işaret etmekte. Okyanus-Atmosfer sistemindeki sirkülasyon modelleri devamlı olarak değişmekte ve sonuç olarak farklı zaman ölçeklerinde dalgalanmalara yol açmakta. Küresel ısınma konusundaki uzun vadeli eğilim ve bu eğilimin hızı bugünkü değişikliklerin daha önceki varyasyonlardan farklı olduğunu göstermektedir.
NATO açısından bu durum, gelecekte iş göreceği ortamın büyük ölçüde değişeceği anlamına geliyor. İttifak etkili bir güvenlik sağlayıcı olmaya devam etmek istiyorsa, iklim değişikliğinin doğuracağı sonuçları anlamalı ve stratejilerini ve yeteneklerini bu doğrultuda uyarlamalıdır.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), NATO’nun uyum çabalarında temel oluşturacak genel bir yönlendirme sağlayabilir. IPCC, iklim değişikliğinin bilimsel yönünü değerlendiren bir Birleşmiş Milletler organıdır ve 195 üye ülke ve 161 gözlemci örgütten oluşur.
Bütün NATO ülkeleri IPCC’nin üyeleridir. Temsilȋ Konsantrasyon Rotaları temeline dayanan IPCC senaryoları sağlam bir bilimsel ve ulusal bir fikir birliği gösterdiği için genelde siyasi eylemler için bir rehber olmalıdır. NATO, aynı zamanda aşırı uçtaki senaryolar ve iklimsel değişim süreçlerinin dinamiklerini de tüm riskleriyle beraber içine alan bu fikir birliğini kapsamlı olarak değerlendirilmelidir.

İki Temsilȋ Konsantrasyon Rotaları (RCP) senaryosunda – RCP 2.6 (çok zorlayıcı bir rota) ve RCP 8.5 (en kötü senaryo) – ortalama yüzey ısısı değişikliği 1986-2005 yıllarındaki ile karşılaştırıldığında, benzer ısınma örüntüleri göstermektedir. En fazla ısı değişikliğinin 10 dereceden fazla artışla yükselmeyle Arktik bölgede olacağı tahmin edilmektedir (RCP 1.9 küresel ısınma sınrını Paris Anlaşmasının da hedefi olan 1.5 °C derecenin altında olarak belirleyen rota. Kaynak: DKRZ/MPI-M
Risk yönetimi, çevresel güvenlik ve savunma yeteneklerinin sürdürülebilirliği açısından çeşitli noktalar üzerinde durulmalıdır:
Yeni [bilimsel değerlendirmelere] (https://www.pnas.org/content/117/33/19656) göre, daha önce IPCC’nin “en kötü senaryo” (artan sera gazları ve 2100 yılına kadar ısının sanayi devrimi öncesi yıllara göre 5Cderece yükselmesi) dediği bulguların artık temel olarak kabul edileceğini gösteren kanıtlar artmaktadır. Dolayısıyla, bu bulgu yeteneklerin uyarlanmasında bir eylem seçeneği olarak ve askeri planlamada bir rehber olarak ele alınmalıdır.
Tüm siyasi çabalar rağmen sera gazları konsantrasyonu hızla düşmeyecektir.
- İklim değişikliğinin en sorunlu noktası Arktik bölgedir.
- Donmuş toprağın erimesi sonucunda karbon dioksitten daha güçlü olan metan gazı salınımı görülür. Bu da çeşitli karmaşık süreçlerin (yani biyotik geri bildirimlerin) henüz IPCC iklim modellerine dâhil edilmediği ve bu süreçlerin de küresel ısınmaya katkıda bulunduğu anlamına gelmektedir. Başka bir deyişle, sorunun giderek kötüleşeceğini varsaymak zorunluluğu vardır.
- Okyanus akıntılarında bölgesel kaymalar ve termoklin tabakalarında (ısı ve tuzluluk derecesindeki değişmelerden kaynaklanan büyük çaplı, yoğunlukla bağlantılı sirkülasyon) değişiklikler meydana gelmektedir.
- İklim modelleri bir süredir Kutup altı Atlantik’in soğumasını –belli ki Gulf Stream sisteminin zayıflamasıyla bağlantılı olarak – doğru tahmin etmektedir.
- Kritik eşik (Atmosfer-Okyanus sisteminde geriye dönüşü olmayan ve kritik bir duruma yol açabilecek olan eşik) yarattığı riskleri askerȋ operasyonlar için doğuracağı sonuçlar açısından gözlemlenmeli ve sürekli olarak değerlendirilmelidir.
- Bazı NATO operasyonlarının on yıldan daha fazla sürebileceği dikkate alınırsa, operasyonel askerȋ planlamanın en olası IPCC senaryosu temeline oturtulması çok önemlidir.
Üzerinde durulan bütün senaryolar askeriyeyi ilgilendiren sonuçlar doğuracaktır. Operasyonel açıdan askerȋ hizmetler için ortaya çıkabilecek sorunlar şunlardır:
Hava operasyonları
İklim değişiklikleri hava operasyonlarını çeşitli şekillerde etkileyecektir. Uçakların kalkış ve iniş performansları tamamen ısıya, basınca (veya havaalanının irtifasına) ve rüzgâra bağlıdır. İklim değişikliği nedeniyle artan sıcaklık bir uçağın performansını düşürebilir ve pistlerin uzatılmasını veya motorların güncelleştirilmesini gerektirebilir. Afganistan’da nakliye uçakları ve helikopterler ile ilgili olarak böyle bir durumla karşılaşılmıştı.
Kurak veya yarı kurak bölgelerin artması sonucunda oluşan kum ve toz fırtınalarının sıklığı ve yoğunluğu görerek uçuşların kısıtlanmasına yol açarak operasyonları engelleyecektir zira operasyon alanlarında uçuşlar taktikseldir ve dolayısıyla Görerek Uçuş Mesafesi kurallarına bağlı olarak yapılır.

Afganistan’da Mezar-ı Şerif ISAF kampında yaklaşmakta olan kum ve toz fırtınası ile görüş mesafesinin 100 metrenin altına düşmesi bekleniyor. Görerek uçuş şartlarının mümkün olmadığı durumlarda, kurtarma operasyonları dâhil, taktik seçenekler son derece kısıtlıdır. Böyle durumlarda insan sağlığı da etkilenir (enfeksiyon riski artar) ve artan solar kurulumların neden olduğu sorunlar da görülür. Kaynak: Alman Kara Kuvvetleri
İklim değişikliği nedeniyle daha da kuvvetlenen jet akımı, rüzgâr kesmesi (wind shear) ve açık hava türbülansı riskini de arttıracaktır. Uçakların – özellikle de kargo uçaklarının – türbülansın şiddetli olduğu yerlerden kaçınmaları gerekeceği için de görev planlaması olumsuz şekilde etkilenecektir. Jet akımında bölgesel bir değişiklik olması kalabalık transatlantik koridorundaki trafiği doğrudan etkileyecektir. Ayrıca kuzey güzergâhlarda ve görevlerde çalışacak mürettebatın zararlı kozmik radyasyona maruz kalacağı da göz önünde bulundurulmalıdır.
Hava operasyonlarında iklim değişikliğinin neden olduğu sorunlardan biri de askerî uçakların ve hava üssü tesislerinin fazlasıyla ısınmasıdır – bunu telafi etmek için daha fazla lojistik çaba ve daha fazla enerji tüketimi gerekecektir.
Hava alanlarının ana rüzgâr yönlerinde meydana gelecek değişiklikler (uçakların maksimum yan rüzgâr bileşeninin kademeli olarak aşılması) göz önünde bulundurulmalı ve gerekirse pistlerin yönlerinin değiştirilmesi gibi yapısal değişikliklere gidilmelidir.
Arktik/En Kuzey Bölgelerde iklim değişikliği buzlanma çözmede (çevrenin korunmasını arttırarak), ikmal yollarında (donuk toprakların erimesi nedeniyle kullanılamamaları halinde) ve hava alanlarında (örneğin, alternatif sürdürülebilir yakıtların mevcut olması ile) bazı değişiklikler yapılması ihtiyacını doğuracaktır. Ayrıca Arama ve Kurtarma yöntemlerinin de şartlara uyarlanması gerekecektir. İnsansız Hava Araçlarının gelecekteki misyonlarında iletişim için istikrarlı veri bağlantılarına ve kontrol ve uygulama prosedürleri için dayanıklı GPS sistemlerine ihtiyaç vardır. Bunların ikisi de hem Arktik bölgesinde ciddi sıkıntılara, hem de uzay iklimi etkilerine açıktırlar – ve dolayısıyla daha dayanıklı hale getirilmeleri için ek yatırımlar gerekebilir.
Deniz operasyonları
NATO’nun Arktik’teki deniz yetenekleri birçok sorunla karşılaşacaktır. Bunun nedenleri aşırı soğuk hava ile birlikte yüksek rüzgâr hızı, buz bariyerleri, açık denizlerde şiddetli fırtına ve yüksek dalgalar, uzaklık (örneğin uzay ikliminin etkileri nedeniyle artan navigasyon talebi sonucunda ortaya çıkan GPS arızaları/hataları) ve Arktik üzerinde ozon tabakasının incelmesiyle artan radyasyona maruz kalınmasıdır. Silah sistemleri ve cephanenin aşırı ısılara ve hızla değişen derecelere göre uyarlanmaları gerekir (silah sistemleri ve sensörler çoğunlukla belirli ısı derecelerine göre optimize edilir) – bu uyarlama için gerekenler simülasyonlarla önceden belirlenebilir.
Daha ılık sularda da durum aynı derecede ciddidir. Örneğin, Aden Körfezinde tuzluluğun artışı Birleşik Krallık firkateynlerinin birçoğunda türbin arızalarına neden olmuştur. Kuraklık, çölleşme ve kıtlığın neden olduğu istikrarsızlık korsanlığın artmasına yol açmıştır – bu da iklim değişikliğinin dolaylı etkilerinin NATO operasyonlarını nasıl etkileyebileceğinin iyi bir örneğidir. Oşinografi prosedürleri (ör. Kutup altı Atlantik’in soğuması), yağış örüntülerindeki değişiklikler ve deniz seviyesinin yükselmesine neden olan diğer değişikliklerle bağlantılıdır. Deniz akış profilindeki değişikliklerin Deniz Keşif ve Gözetleme ve denizaltı savaşı açısından bazı etkileri olacaktır.
İklim değişikliği deniz ekonomisini de etkiler. Arktik’te buz tabakasının gerilemesi yeni ticaret yolları açacak ve buradaki kaynaklar konusunda rekabeti tetikleyecektir. Geniş coğrafi alanlar ve azalan sahil şeritlerindeki yeni deniz kaynakları ve hammaddeler kullanım konusunda yeni gerginlikler yaratabilir.
Kara operasyonları
Kara operasyonları üzerinde de eşit derecede ağır etkiler bekleyebiliriz. Giderek aşırı hale gelen iklim şartlarında operasyon yapmak askerî personel açısından sorunlar yaratacaktır - örneğin belirli bölgelerde çölleşme nedeniyle içme suyunun azalması gibi. Yeni bir Pentagon raporuABD’nin yurt dışındaki operasyon üsleri de dâhil olmak üzere askerî üslerinin yüzde 50’den fazlasının sel baskınları, aşırı ısı dereceleri, rüzgâr, kuraklık ve kontrol edilemeyen yangınlar konusunda büyük risk altında olduğunu belirtiyor.
Aşırı iklim şartları aynı zamanda teçhizatın (silahlar, araçlar, vb.) daha büyük bir hızla yıpranma ve aşınmalarına neden olur. Örneğin, Afganistan’daki kurak ortam silahların daha sık ‘tutukluk’ yapmasına neden olmuştu. Ve sıcak hava askerleri etkilediği gibi (fizyolojik sıcaklık stresi) bilgisayarları ve diğer elektronik teçhizatı da etkilediği için askerî üsler serinleme ihtiyacını gidermek için uğraşıyorlardı.
İklim değişikliği askerî lojistik için de önemli sorunlar yaratır. Örneğin, sel baskınları, kar/buz veya fırtınalar operasyonel ikmal yollarını kapatabilir. Sahil yollarına bağlı ikmal yolları hava şartlarındaki aşırı değişikliklere karşı özellikle hassastır.
Uzay operasyonları
Uzay da iklim değişikliğinden muaf değildir. Fırlatma tesisleri tipik olarak sahillere yakındır ve deniz seviyesinin çok az üstündedir; dolayısıyla bu tesisler iklim değişikliği nedeniyle deniz seviyelerinin yükselmesi riskiyle karşı karşıya kalırlar. Öngörülemeyen ani ve sert rüzgârlar ve rüzgâr örüntülerindeki değişiklikler uydu ve füzelerin fırlatma eğrilerini etkiler ve belirli bölgelerde uzay operasyonlarının gerçekleşme olasılığını tehdit eder.
Atmosferin üst tabakalarındaki değişiklikler ve uyduları uzay hava şartlarına dayanıklı hale getirme ihtiyacı yeni uzay fırlatma merkezleri, operasyonlar ve yerküreyi gözlemleme, optik bağlantılar, geniş bant veri iletimi, sınırların ve boru hatlarının gözlenmesi ve sel felaketlerinin yönetimi gibi uygulamaların planlanmasında sorunlar yaratır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde sivil ve askerî uygulamalar için yüzlerce piko- (1kg’a kadar), mikro- (≤100kg), veya küçük (≤500kg) uyduların fırlatılacağı gerçeği düşünülürse bu durumun ciddiyeti çok daha iyi anlaşılır.
Önümüzdeki yıllar
İklim değişikliğinin askerî operasyonlar açısından yarattığı ciddi engeller ortada olduğuna göre NATO’nun tepkisi geç kalmıştır.
Birçok şeyin yanı sıra, Müttefikler öngörülebilirlik ve iklim modellemesini daha iyi hale getirebilmek için standardize edilmiş çevresel verileri sağlamalı ve ölçebilmelidirler. İttifak aynı zamanda havacılık ve denizcilik alanında sürdürülebilir ve sera gazı yaratmayan tahrik sistemlerinde yapılacak teknolojik inovasyonun itici gücü de olabilir. Yapay Zekâ ve yerküre gözlemleme sistemleri iklim değişikliği ve etkilerinin analizi konusunda yeni yaklaşımlar sunmaktadır.
Olumlu geri bildirimlerin ve kritik eşik noktalarının riskleri, önümüzdeki on yıllarda daha da artacak olan küresel ısınma, hava örüntülerinde uzun vadeli, geri dönüşü olmayan değişikliklere bakarsak, NATO askerî kuvvetleri yeni ve radikal bir durumla karşı karşıyadır. Bununla beraber İttifak birçok şekilde uyum sağlayabilir.
23-24 Mart 2021’de NATO Dışişleri Bakanları iklim değişikliği ve güvenlik konulu spesifik bir gündemi onayladılar. Bundan sonra hazırlanacak bir eylem planı da NATO’nun iklim değişikliğini gözlemleyip izleyerek farkındalığı arttırmak, yeni bir ortamda operasyon yapabilmek ve iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek konusunda neler yapabileceğini ortaya serecektir.
Bu makale iklim değişikliğinin operasyonel sonuçları konusundaki bir mini dizinin ilkidir. Bundan sonraki makale çevresel ve enerji güvenliği açısından daha da fazla tehditler oluşturacak olan uzay hava şartlarının etkilerini ve atmosferin yüksek katmanlarında iklim değişikliğinden kaynaklanan değişiklikleri ele alacaktır.