NATO yetmiş yaşına her yıl olduğu gibi bu yıl da bir takım sorunlarla giriyor. Dışarıdan bakan yorumcular ve konunun uzmanlarına göre İttifak daima bir kriz içindedir ve her yeni kriz NATO’nun varlığını sona erdirecek türdendir. Buna karşılık, içeride çalışanlara göre NATO bugüne kadar hiç bu kadar güçlü olmamıştır ve artık daha fazla yerde angajmana girmekte, daha süratle girişimler üretmekte ve her zamankinden daha uzun Zirve bildirileri hazırlamaktadır. NATO, en kaçınılmaz görevi olan toplu savunmaya tekrar odaklandığı için geleceği artık uzun zamandır olmadığı kadar güvende gibi görünüyor.

İttifak, temel görevi olan toplu savunma üzerinde tekrar odaklanmaya başlamıştır. Resimde Arnavutluk, Kanada, İtalya, Letonya, Polonya, Slovenya ve İspanya’yı temsil eden bayraktarlar 19 Haziran 2017’de Letonya’da yeni muharebe gruplarının kuruluşunu kutluyorlar. Bu grup, yeniden güçlenmiş ve saldırgan bir Rusya’yı caydırmayı amaçlayan NATO’nun güçlendirilmiş ileri cephe varlığının bir parçasıdır. Fotoğraf: Onbaşı Colin Thompson, Görüntü Teknisyeni, Müşterek Görev Gücü - Avrupa.
Bu ikiye bölünmüşlüğün NATO’nun 40’ıncı, 50’inci ve 60’ıncı yıldönümlerinde yaşadığı tartışmaların benzerlerini bu yıldönümünde de yaratacağı şüphe götürmemektedir. Bazıları bu bölünmeye yol açan faktörler üzerinde dururken bazıları da birleştirici faktörler üzerinde duracaktır. Diğerleri küresel stratejik trendlerin analizini yapacak ve Atlantik İttifakının giderek genişlediğini ve Avrupa’nın savunması konusunda sırtını Kuzey Amerika’ya dayadığı günlerin artık sona erdiğini iddia edecektir. Diğerleri, bozulmakta olan uluslararası güvenlik durumunu ve yükselen dar görüşlü otoriterleri transatlantik ortakların kendilerine gelmelerini gerektiren nedenler olarak göreceklerdir; ne de olsa bu ortaklar dünya nüfusunun ve ekonomik gücün giderek küçülen dilimini temsil etmektedirler. Yine bazıları NATO’nun tarihin, çok taraflılığın ve kurallar üzerine kurulu uluslararası düzenin getirdiği güçlüklerin kurbanı olduğuna inanacak. Ve diğerleri, İttifakı bu yıkıcı dinamiklere karşı bir savunma duvarı ve liberal demokrasilerin hâlâ kazanan taraf olabileceğinin bir garantisi olarak göreceklerdir.
Doğudaki üye ülkelerinde yeni kuvvetler konuşlandıran, büyük çaplı tatbikatlar düzenleyen, siber tehditler ve terörizmle savaşan, Afganistan ve Irak gibi yerlerde eğitim ve yetenek arttırıcı misyonlar yürüten ve saflarına yeni üyeler katan her gün gördüğümüz bir NATO tablosu karşısında NATO’yu modası geçmiş bir örgüt, Müttefikleri de kaynakları kurutan ve karşılığında çok az getirisi olan bir yük olarak ifade eden siyasi ve akademik açıdan etkileyici ifadeler büyük bir tezat oluşturmaktadır. Kısacası, iyimserler İttifak’ın reform ihtiyacını göremeyecekler, kötümserler ise bunun mümkün olamayacağını düşüneceklerdir. Ve geçmişte sık sık olduğu gibi, iş sözcükler ve eylemlere ve uzun vadede NATO’nun inanılırlığını neyin belirleyeceği konusunda bir seçim yapmaya kalacaktır. Eğer bardağın yarısı boş yarısı doluysa, her iki taraf da haklı demektir ve bu da ilerleme kaydetmiyoruz anlamına gelir.
NATO’nun 70. yıldönümünde aynı kısır tartışmaya girmek kaçırılmış bir fırsat, hatta belki de tarihî bir hata olur, zira her şeyin çok iyi olduğu veya olmadığını iddia etmek gerçeği çarpıtmak ve esas noktayı gözden kaçırmak olur.
Nitekim Soğuk Savaş sonrasındaki uluslararası düzeni oluşturan kurumsal yapılara yöneltilen eleştirileri ve dile getirilen şüpheleri dikkate alacak olursak, NATO’nun pek de kötü durumda olmadığını söyleyebiliriz. NATO ile ilgili güzel haberler bulmak pek de zor değildir ve son iki NATO zirvesinde yaşanan hayal kırıklıkları NATO’nun sicilindeki somut başarıları maskelemektedir. Ancak, bir araya geldiklerinde NATO’nun 29 üyesinin nakit para, yetenekler ve askerȋ açıdan verdikleri destek ve söylemleri ile NATO’ya hâlâ ne kadar bağlı oldukları görülebilir.
Ancak ucuz kriz senaryolarına kapılmadan bugün İttifakın tarihindeki en karmaşık güvenlik ortamında çalıştığı gerçeğini de göz önünde bulundurmalıyız. İttifak bugüne kadar karşılaşmadığı çeşitlilikte bir tehditler yelpazesiyle karşı karşıyadır. Tabii ki bunlar Soğuk Savaş dönemindeki, nükleer katliam tehdidi kadar insanın varlığını tehdit etmiyorsa da, son derece ciddi tehditlerdir ve üstesinden gelinmediği takdirde bugün NATO ülkelerinin vatandaşların doğal karşıladığı liberal demokratik toplumları ve bireysel özgürlükleri yok edebilir.
21. yüzyıl, güç için büyük bir rekabetin bulunduğu; askeri harcamaların, tehdit ve kuvvet kullanma olasılığının arttığı; kötü niyetli aktörlerin eline daha fazla tahrip yeteneğini veren hızlı ve kapsamlı teknolojik yeniliklerin ve batılı toplumları bölerek ve istikrarını bozarak onların politik ve ekonomik sistemleri üzerinden avantaj sağlamaya yarayacak hibrid kampanyaların hakim olduğu karışıklarla dolu bir yüzyıldır. Müttefikler bugüne kadar olduğundan daha fazla içeriden ve dışarıdan ve aynı zamanda çeşitli yönlerden gelen sorunlarla karşı karşıyadırlar. Ani bir ölüm yerine yavaş yavaş ölmek kulağa daha hoş gelse de sonuç değişmeyecektir.
Her cephede sorun
NATO, geçtiğimiz yıllarda, herhangi bir yerde ve zamanda tek bir sorunla uğraşma lüksüne sahipti: 40. yıldönümünde tamamen Sovyetler Birliği’ni etkileyen olaylar üzerinde odaklanıyordu; 50. yıldönümünde Kosova hava kampanyasının ortasındaydı; 60. yıldönümü ise Afganistan’a gönderilen askerler konusundaki tartışmalarla geçti. Ama bu kez durum farklıdır. NATO 70 yaşına girerken bir değil, üç stratejik cephede mücadele etmek durumundadır. Bu sorunlar sadece coğrafi açıdan değil, oluşturdukları tehditler ve gerektirdikleri mukabele şekilleri açısından da farklılık göstermektedirler.Doğuda, yeniden dirilmiş, saldırgan bir Rusya, NATO’nun doğu kanadındaki Müttefiklerini tedirgin etmekte ve İttifakın, otuz yıl sonra, modern kuvvetlere, savaş sanatı konusunda engin deneyime ve ileri teknoloji ürünü silahlara sahip, kendisine denk bir düşmanı caydırması, karşı savunma yapması ve onu yenmesini gerektirmektedir.

NATO, güvenlik sorunlarıyla başa çıkabilmeleri için güneydeki ortaklarının yeteneklerini geliştirmektedir. Resimde Napoli’deki Müşterek Kuvvet Komutanlığı’nın Komutanı Amerikalı Amiral James Foggo Irak’ın Besmay’daki Patlayıcı Madde İmha Okulu’nun öğrencileriyle konuşuyor – 7 Şubat 2018.
© NATO JFC Napoli
Daha fzla bilgi için bkz.NATO Irak’ta
Güneyde, bazı zayıf noktaları olan devletler, terörist saldırılardan insani krizlere ve kontrol edilemeyen göçlere kadar birçok can sıkıcı güvenlik sorunları yaratan aşırıcılığın, milis güçlerinin ve suç çetelerinin yaratacağı etkiler karşısında zayıftırlar. Bütün bunlar yerel bilgi, kalkınma ve yetenek geliştirme konusunda çeşitli ortaklarla yapılacak uzun vadeli ortaklıklar gerektirmektedir.
İçeride ise, küreselleşmenin getirdiği bağımlılıkları kontrol altında tutmaya çalışan birçok batılı toplumun kutuplaşmaya başladığını görmekteyiz. Ayrıca, geniş kapsamlı teknolojiler kötü niyetli aktörlere etrafa çok zarar vermelerine veya baskı kurabilmelerine olanak sağlayan bir hibrid alet çantası sunmaktadır.
Bu sorunlar değişik değişik kaynaklardan gelmekte ve Müttefikleri değişik şekillerde etkilemektedir. Ama Müttefiklerin hepsi, NATO’nun kendilerinin endişeleriyle bireysel olarak ve eşit şekilde ilgilenmesini ve çözümler getirmesini beklemektedirler. Dolayısıyla, bugün NATO’nun kendini içinde bulduğu durumun önemli bir özelliği de kontrolden çıkabilme riskini taşımasıdır. Ortaya çıkabilecek tehlikelerden biri stratejik açıdan aşırı yüklenmedir. Bir diğeri ise içerideki krizlerinin iyi yönetilmemiş olması veya siber kimyasal saldırılar gibi provokasyonlar karşısında yeterli caydırıcılığın ortaya konulamamasıdır. NATO’nun toplu savunma maddesi olan 5. Madde kapsamının dışında kalan bu provokasyonlar düşmanları toprak talebinde bulunma konusunda cesaretlendirebilir. Aynı şekilde, bu tür düşmanların güneyde “düzeni” tekrar kurmak adına insan haklarını çiğnemelerine ve yolsuzluk ve kötü yönetişim tohumları ekmelerine izin vermek onları aynı taktikleri İttifak’ın doğudaki komşularında da denemelerine teşvik edebilir.
Dolayısıyla, yetmiş yıllık tarihinde NATO ilk kez sınırları içinde ve dışında düşmanı caydırmak ve kendisini savunmak zorunda kalmıştır. ABD’ye yöneltilen 11 Eylül saldırılarından sonra gördüğümüz gibi 5. Madde artık sınırlardan giren tanklardan ziyade ulaşım, enerji altyapısı, uzaydan iletişim, boru hatları, BT ağları ve parklarda oturan sivillere yönelik tehditler karşısında uygulanabilir hale gelmiştir. Dayanışma artık potansiyel olarak felaket doğurabilecek ama gerçekleşme olasılığı çok nadir olan bir askeri saldırı karşısında bir gereklilik olmak yerine yaşamı hedef almayan ama medeni toplumlarca göz yumulamayacak provokasyonlar karşısında günlük bir ihtiyaç haline gelmiştir.
Bu, İttifak liderlerinin – tabii eğer NATO’nun en azından geçmişi kadar uzun bir geleceği olmasını istiyorlarsa – tartışması gereken yeni ve acil bir konudur. İttifak, üyelerini ülkeleri (ve bazı önemli ortak ülkelerini) tek bir tür saldırı için hazırlanmak yerine 21. Yüzyılın hiper-müdahale ve yaygın rekabet modeli karşısında son derece dirençli ve buna etkin bir şekilde mukabele edebilecek hale nasıl getirebilir?

Müttefikler, 2014 yılında, siber savunmayı toplu savunmanın ayrılmaz bir parçası haline getirdiler ve bir siber saldırı karşısında NATO’nun kuruluş antlaşmasındaki toplu savunma şartının (5. Madde) uygulamaya konabileceğini açıkladılar. Resim wilsoncenter.orgtarafından sunulmuştur.
Bu, NATO’nun mevcut siyasi gündemine hâkim olan konuların önemli olmadığı anlamına gelmez. Sorumlulukların paylaşılması konusu ABD Başkanı Donald Trump’ın İttifak’ın ABD’ye ne gibi bir yararı olduğu konusundaki düşüncelerinin merkezindedir, ve gelecekteki ABD yönetimleri de – ister Demokrat ister Cumhuriyetçi olsun – büyük bir olasılıkla bu konuda ısrarlı olacaklardır. 2011’de Savunma Bakanı Robert M. Gates’in Brüksel’de verdiği ve Avrupa’nın yetenek açıkları konusunu keskin bir dille anlatan ve durumun aciliyetini vurgulayan demeç Demokrat bir yönetimden geliyordu ve Cumhuriyetçi Trump Beyaz Saray’a yerleşmeden beş sene kadar önce bu durumu öngörmüştü.
Sorumlulukların paylaşılması konusunda, toplu savunmanın ve daha yakın zamanlarda NATO toprakları dışında ve 5. Madde’ye girmeyen operasyonlarda Amerika Birleşik Devletleri’nin payı hiçbir zaman orantılı ve adil olmamıştır. NATO Antlaşması 1949 yılında onaylanmak üzere masaya konduğunda bazı ABD senatörlerinin antlaşmanın ömrünün 10 yıl ile sınırlanmasını istemeleri Avrupa’nın ABD’ye olan uzatmalı bağımlılığı yüzündendir. Avrupalılar sürekli olarak birçok sorumluluk paylaşma ve telafi girişimleri vasıtasıyla bu açığı kapatma sözü vermişlerse de bunu başaramamışlardır. Avrupa’nın zenginleşmeye ve dünya sahnesinde eşit bir aktör muamelesi görmek istemeye başlamasına rağmen kendi savunmasını kendisinin karşılaması konusundaki beceriksizliği veya isteksizliği giderek daha da anlaşılmaz olmuştur.
Dolayısıyla, sorumluluğun paylaşılması tartışmalarının yeniden masaya gelmesine içerlemek yerine Avrupalıların, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri’nin barış zamanında (NATO’nun kurucularından herhangi birinin mümkün görebileceğinden çok daha uzun yıllar boyunca) Avrupa’nın savunmasını garanti etmiş olmalarından ötürü kendilerini kutlamalıdırlar. Daha basit olarak söylemek gerekirse, Avrupalıların savunma bütçelerini GSYİH’lerinin yüzde ikisine çıkartmalarına gerek vardır – ABD’nin NATO’yu ayakta tutmak için bunu bir ön şart olarak ileri sürmesinden değil, Avrupalıların çeşitli tehditlerle dolu ve giderek sertleşen bir ortamda yaşıyor olmalarından dolayı. Bu şartlar altında yüzde iki kıstası Avrupalılara ihtiyaçları olan yetenekleri kazandırır – böylece Rusya’yı caydırmak mı yoksa Sahel’deki aşırı uçlarla savaşmak mı veya yüksek hazırlık düzeyindeki tümenleri sahaya sürmek mi veya daha güçlü siber savunma geliştirmek veya yapay zekâ robotik ve hipersonik roketler konusunda araştırma yapmak mı gibi zor bir seçim yapmak zorunda kalmazlar.
NATO’nun 2014 Galler Zirvesinde yapılan Savunma Yatırımı Taahhüdü savunma harcamalarındaki düşüşü durdurmuş ve gerçek artışlara yol açmıştır; Müttefikler de bu çabayı sürdürmek zorundadırlar. Ama aynı zamanda para, yetenek ve güvenlik arasındaki bağlantı konusuna bir açıklama getirmelidirler. Manşetlerdeki rakamlar gelişi güzel görünebilir. 2020 yılına kadar gelecek fazladan bir 100 milyar dolar çok büyük bir rakamdır ama NATO aynı zamanda bu meblağın teçhizatta iyileştirmeler, hazırlıklılık ve eğitim açısından gerçekte ne anlama geldiğini kamuoyuna göstermeli ve bunun yanı sıra, ulusal başarı haberleri üzerinde daha fazla odaklanmalıdır.

2014’te kabul edilen Savunma Yatırımı Taahhüdü savunma harcamalarındaki düşüşü durdurmuş ve gerçek artışlara yol açmıştır. Savunma harcamaları yüzde ikiye çıkaran Müttefik sayısı 2014’te üç iken 2018’de yediye ulaşmıştır. © NATO
Bakınız 2011-2018 yılları arasında NATO ülkelerinin savunma harcamaları
Siber, uzayla ilgili hayati varlıklara askeri müdahale, kritik tedarik zinciri ve altyapının korunması ve aşırı hava şartlarına bağlı olarak meydana gelen insani krizler halk arasında tanklar, toplar gibi geleneksel ağır silahlardan daha fazla yankı yapar. Bu da NATO’nun savunma planlayıcılarını yetenek ihtiyaçları konusuna daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşmaya yönlendirir. Yüzde iki kıstası gerek Avrupa Birliği gerek NATO için bir hedef olmalıdır; çünkü günün birinde ABD NATO’ya sırtını çevirirse veya angajmanını sadece Rusya’ya karşı toprak bütünlüğü savunması ile sınırlarsa bu yüzde iki kıstası Avrupa’nın Stratejik Özerkliği’nin bir şey ifade etmesi için gereken en düşük oranı olacaktır. Sonuç olarak, Savunma Yatırımı Taahhüdü giderek ABD tarafından talep edilen bir girişim olmaktan çok Avrupalıların birbirinden talep ettiği bir girişim haline gelmelidir.
NATO’nun fonksiyonu öncelikli olarak hakkaniyet olmamalıdır. Eşit katkıya eşit yararlar. Çıktılar – bir Müttefik olmaktan kazanılan yararlar – her zaman girdilerden daha önemli olacaktır. Önemli olan, bireysel girdilerin toplu etkiyi güçlendirmesidir. Müttefiklerin çeşitliliği (büyük ve küçük ve farklı varlıklara ve nüfuz ağlarına sahip) demek katkılarının da değişik şekillerde yapılacağı anlamına gelir.
NATO’nun rolü, farklı katkıları bir araya getirerek maksimum stratejik etkiye ulaşmayı teşvik etmek olmalıdır. Bu yöntem, NATO’yu bazı alanlarda çok güçlü, bazılarında ise zayıf yapabilecek farklı katkıları standart hale getirmeye çalışmaktan daha etkilidir. NATO 21. yüzyılın sorunlarıyla başa çıkmaya uğraşırken, geniş kapsamlı ve farklı varlıklar, beceriler, bilgi ve yetenekler içeren bir yelpazenin NATO’ya düşmanları karşısında göreceli bir avantaj sağlayabileceği düşünülebilir. Rusya’nın muazzam askeri gücü ve yıldırmaya dayanan stratejisi buna örnek gösterilebilir. Ama çeşitli varlıklar kazanmak için yeterli olmayacaktır – NATO’nun sorunu bunları kullanmayı öğrenmektir.
Bu bağlamda, NATO’nun kendisini geliştirmesi gereken dört alan görüyorum.
Ufuktaki riskler
Birincisi, Müttefiklerin güvenliğin geleceğini şekillendirecek trendler ve olaylar konusunu daha fazla tartışmaları gereğidir.
Örneğin, 21. yüzyılda Çin, uluslararası ilişkilerde Rusya’dan çok daha etkili olacaktır – hem de çok değişik şekillerde. Çin, daha şimdiden yapay zekâ, biyomühendisliğin yanı sıra Nesnelerin İnternetini çalıştıracak 5G bağlantısı konularındaki teknolojileri belirlemekte başı çekmektedir. Afrika, Avrupa ve Orta Doğu’daki yatırımlarını arttırmakta ve BM barışı koruma operasyonlarına daha fazla asker göndermektedir. Müttefikler Huawei’nin gelecekte bilim teknolojilerinde kullanılmasına izin vermeyi tartışırlarken, Çin’in onları bölebileceğini, oysa Rusya’nın genel olarak birleştirmeye meyilli olduğunu gördüler.

NATO Genel Sekreter Vekili Rose Gottemoeller 25 Ekim 2018’de Pekin, Çin’de yapılan Xiangshan Forumunda Yapay Zekâ ve Savaş Yönetimi konusundaki oturuma katıldı. © NATO
Bu Çin modeli, liberal demokrasinin temel rakibi haline geleceği için burada esas soru Müttefiklerin Çin’in yükselişiyle nasıl başa çıkacaklarıdır. Bu Çin’i bir sonraki askeri tehdit olarak görme meselesi değil, daha ziyade Çin’in nasıl daha iyi anlaşılabileceği ve angaje edileceği meselesidir. Belki de artık bir NATO-Çin Konseyi oluşturmanın veya en azından düzenli bir stratejik diyalog başlatmanın zamanı gelmiştir. Geçmişte Aden Körfezinde korsanlarla mücadelede yürütülen işbirliği veya Birleşmiş Milletler ve Afrika Birliği’ne kapasite oluşturma konusundaki yardımlaşma NATO-Çin ilişkilerindeki potansiyeli göstermektedir. Başlangıç olarak NATO Çin üzerinde odaklanacak bir üst düzeyli diplomat veya görevli atamalı ve Halk Kurtuluş Ordusu ve sivil liderlerle irtibat ağı geliştirmelidir.
İttifak’ın gündeminde Çin dışında diğer temel konular da sistemli biçimde yer almalıdır. Örneğin, NATO bir uzay politikası geliştirmekle beraber henüz uzayı bir alan olarak deklare etmemiş ve navigasyon, zamanlama, takip ve hedef tespiti gibi uzay kaynaklı varlıklara giderek artan bağımlılığına ciddi biçimde bakmamıştır. Ancak halen 58 ülkenin yörüngede uyduları bulunmaktadır ve uzay teknolojisine dayanan ve NATO’nun da bağımlı olduğu hizmetlerin çoğu sivil/ticari ve askerî olmak üzere ikili hizmetlerdir. Erken uyarı yetenekleri ve siber güvenliğin yanı sıra füze savunması, hipersonik füzeler, dronlar ve bilgi işlem konuları uzayı daha da tartışılır hale getirecektir. Uydular manipülasyona, kesintilere ve tahribe daha açık hale gelecekler ve çatışmaların sonucu giderek kimin uzaydan daha iyi yararlandığına bağlı olacaktır. ABD’nin kısa süre önce bir Uzay Kuvveti oluşturmasının ve bir Uzay Komutanlığı konusunda planlar yapmasının nedeni de budur.
Daha fazla ilgi gerektiren konular Rusya’nın Avrupa’nın ötesindeki, özellikle de Afrika ve Orta Doğu’daki rolü ve etkisi ve Hindistan, İran, ve Suudi Arabistan gibi aktörlerin önem kazanmaya başlayan rolleridir. Ancak güvenliğin niteliğindeki dönüşümün nedeni sadece geleneksel yeteneklere sahip geleneksel ülkeler değildir. Aynı derecede önem verilmesi gereken sorular arasında şunlar vardır: Büyük teknoloji şirketlerinin kararları İnternetin geleceğini ve sosyal etkileşimi nasıl şekillendirecek ve kontrol altında alacaktır? IŞİD/Deaş nasıl yeniden örgütlenecek ve Halifelikten sonrası için nasıl bir iş modeli tanımlayacaktır? Veya organize suçlar yönetişimi nasıl zayıflatmakta ve yolsuzluğu körüklemektedir?
NATO arada sırada yapılan bakanlar toplantılarına veya Brüksel’e yolu düşen diplomatların brifinglerine sırtını dayayamaz. Hindistan ve Pakistan arasında Keşmir konusunda çıkan son kriz olayların ne kadar büyük bir hızla kontrolden çıkabileceğini ve dünya çapında sonuçları olabileceğini göstermiştir. NATO’nun farkındalığını ve danışma mekanizmasını hızla ilerleyen ve öngörülemeyen güvenlik ortamı ile nasıl aynı düzeye getireceğini düşünmesi gerekir. NATO sadece yakın çevresini ilgilendiren sınırlı bir takım konularla ancak uğraşabilen sınırlı bir örgüt olarak algılanmamalıdır.
Hibrid tehditlerin caydırılması
İttifak’ın oyun kalitesini yükseltmesi gereken ikinci alan da 5. Madde eşiğinin altında kalan tehditlere karşı caydırıcılıktır. Hibrid savaş karmaşıktır çünkü meşru faaliyetlerle gayrimeşru faaliyetler arasındaki çizgi çok incedir. Normal ticarî işlemler hangi noktada düşman devletin müdahalesi haline dönüşür? Düşmanların bizim icat ettiğimiz teknolojiyi bize karşı kullanmalarını nasıl önleriz? Bazı yorumcular caydırıcılığın hibrid tehditler karşısında bir işe yaramayacağını, zira bu tehditlerin çok yüzlü olduklarını ve toplumlarımıza zaten hâkim olan kutuplaşma ve bölünmeleri çok daha kötüleştirdiklerini iddia etmişlerdir.
Şüphesiz hibrid alanda caydırıcılık konusunda örneğin düşmanın nükleer kapasitesini etkisiz duruma getirecek bir nükleer silah edinmek gibi kolay ve acil bir çözüm bulmak kolay değildir. Nitekim inkȃr yoluyla caydırma veya direnme gücü ve büyük bir süratle toparlanma yeteneği vasıtasıyla düşmanın saldırganlığın avantajlarından yararlanamaz hale getirilmesi bir başlangıç noktası olabilir. Ancak bir yıl önce Salisbury’de gerçekleşen ve Rusya tarafından desteklenen saldırıya verilen tepki, alınabilecek önlemlerin çeşitliliğini göstermiştir. Bu olayda istihbarat malzemesinin ifşa edilmesiyle faillerin kimlikleri açığa çıkarılmış ve kınanmış, birçok Rus diplomat koordine biçimde sınır dışı edilmiş, NATO ve Avrupa Birliği bir araya gelerek kendi hazırlıklılık durumlarının ve kimyasal ve biyolojik saldırılara tepki olarak kullanabilecekleri varlıklarının gözden geçirilmesine başlamışlardır.

4 Mart 2018’de eski casuslardan Skripal ve kızının Birleşik Krallığın Salisbury şehrinde uğradıkları saldırı, NATO’nun kurulduğu günden beri sinir gazının kullanıldığı ilk saldırı idi. Müttefikler bir bütün olarak uluslararası normların ve anlaşmaların bu kadar açıkça ihlal edilmesi konusundaki derin endişelerini ifade ettiler. ©Reuters
Özetle, hibrid kampanyaların kaynağını ve faillerin isimlerini açıklayarak ve kınayarak, giderek artan şiddette tepki yerine tutarlı bir biçimde, topluca ve bir bütün olarak cevap verilebileceğini gösteren orantılı tepkilerle hibrid kampanyalara karşı caydırıcılık güçlendirilebilir. Ayrıca NATO’nun gerek fiziki gerekse sanal alanlardaki kritik altyapı yelpazesindeki zayıf noktaları bulmak ve bunları gidermek de önemlidir. Bu tepkiler hep bir deneme ve yanılma unsurunu da barındıracaktır zira bu şekilde İttifak neyin düşmanı bir kez daha düşünmeye mecbur ettiğini görecektir. Bu tepkiler aynı zamanda hem eski hem yeni önlemlerin bir listesinin geliştirilmesini ve bunların hedefe odaklı biçimde hem devletlere hem de devletler tarafından kullanılan aktörlere karşı nasıl uygulanacaklarının öğrenilmesini de gerektirir.
En önemlisi de NATO’nun tepkiye daima hazır olma kültürü oluşturması, güvenilir istihbarat, ve arada sırada geç de olsa büyük kararlar almak yerine düzenli olarak ve sık sık küçük kararlar alma becerisini geliştirmesi gerekecektir.
Ortaklıkların yeniden yapılandırılması
İttifak’ın daha fazla dikkat etmesi gereken üçüncü alan ortaklıklardır. Soğuk Savaş sona erdiğinden beri NATO’nun en büyük başarılarından biri 40 kadar ülkeyi kendisiyle yapılandırılmış ortaklıklar kurmaya ikna etmiş olmasıdır. Bu ortaklıklar karşılıklı yararlara dayanmaktadır. Ortaklar NATO önderliğindeki operasyonlara asker göndermişler, buna karşılık ortak güvenlik konusundaki endişeleri ile ilgili fikir alışverişinde bulunabilecekleri ve pratik işbirlikleri kurabilecekleri çok uluslu bir foruma erişim olanağı elde etmişlerdir. Müttefiklerle kurdukları ortaklıklar bu ülkelerin uluslararası güvenlik konusunda oynadıkları rolleri daha önemli hale getirmiştir. Birlikte çalışabilme, askerî ve pratik olduğu kadar entelektüel bir unsur olmuştur. Ortaklar, bir demokrasiler toplumu olan Atlantik İttifakı’ndan etkilenmişler, ve katılımlarıyla NATO’nun Birleşmiş Milletler ve dünya nezdindeki meşruiyetini güçlendirmişlerdir. Kısacası ortaya kazan-kazan şeklinde bir sonuç çıkmıştır. Ancak, İttifakın öncelikleri değiştikçe ve odak noktası yeniden toplu savunmaya döndükçe, bugün bu sonuç kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.Bir vakitler tüm umutlar Avrupa-Atlantik Ortaklık Konseyi’ne bağlanmıştı. Şimdi ise danışmalar gerektikçe yapılmaktadır ve Akdeniz Diyaloğu veya [a href=https://www.nato.int/cps/en/natohq/topics_52956.htm]İstanbul İşbirliği Girişimi[/] gibi diğer ortaklık çerçeveleri yeniden güç kazanmak ve daha belirgin bir amaca sahip olmak zorundadırlar. İsveç ve Finlandiya gibi sınırlı birkaç ortaklığın ötesinde, NATO ortaklık konusunda genel bir vizyonu açıkça dile getirmemiştir. Ancak çok taraflılığın tehdit altında olduğu bir dünyada bu ortaklıklar ağı çok değerli bir varlıktır ve körelmeden yeniden hayata geçirilmelidir.

NATO önderliğindeki Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü (ISAF – 2003-2014) zirvede olduğu zaman 50 NATO ve ortaklık ülkesinden gelen 30,000’den fazla askere sahipti. ISAF’tan sonra başlatılan Resolute Support Misyonu konusunda Ortak ülkelerin desteği devam etmektedir. ©NATO
Bir çözüm, ortaklıkların başarı kazanmaya başladığı konularda –örneğin, kadınlar, barış ve güvenlik acendasının ilerlemesi için ortak noktalar bulunmasında, özel güvenlik şirketlerinin rolü, sivillerin korunması ve kaçakçılıkla mücadele gibi konularda – normlar konusundaki tartışmayı yeniden başlatmaktır. Bugünkü güvenlik ortamında siber sorunlar, otonom silah sistemleri, sosyal medya ve Küresel Konumlandırma Sistemleri’ne (GPS) müdahale ve uzaydaki uydular gibi daha birçok konuda yeni normlara ihtiyaç duyulmaktadır. NATO normların resmen tartışılacağı yer değildir ama iyi fikirlerin kötülerden ayırt edilebileceği, fikir birliğinin oluşabileceği, hükümet dışı örgütler ve özel sektör de dahil çeşitli oyuncuların aynı masa etrafında toplanabildiği çok yararlı bir forum olabilir.
NATO’nun imajının büyük ölçüde giderek artan savunma bütçeleri ve daha üstün askerî yeteneklerle yakından ilgili olduğu bu dönemde yeniden ortaklıklar kurmak, halklarımıza İttifakın güvenlik konusunda sadece askerî değil aynı zamanda siyasi bir yaklaşıma sahip olduğu konusunda güvence verebilir.
Avrupa savunmasını teşvik etmek
Son olarak da İttifak’ın Avrupa savunması konusunu gayet iyi anlaması gerekmektedir. NATO’nun kuruluşundan beri İttifak Avrupa (ve şimdi de AB) savunma kimliğini teşvik edip etmemek konusunda ikiye bölünmüştür.1950’lerin başında ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, Avrupalıları (ve özellikle Almanları) daha fazla Avrupalı bölükler oluşturmadıkları takdirde “canlarını acıtacak bir değerlendirme”ye gitmekle tehdit etmişti. Sonuç, Ağustos 1954’te Fransa Ulusal Meclisinde geri çevrilen Avrupa Savunma Toplumu olmuştu.
60 yıldan fazla bir zaman sonra, bir Avrupa Ordusu veya Avrupa Stratejik Otonomisi olmalı mı olmamalı mı konusundaki tartışma hiç hafiflemeden tüm şiddetiyle devam etmektedir. Bazıları ayrı kurumlar olmadan mevcut kurumlarla Avrupa yeteneklerinin artmasını istemekte; diğerleriyse fazladan yetenekler konusunda pek endişe etmeyip kurumların sayısının artmasını istemektedirler. Şu anda ABD’nin bağlantısını kesme tehlikesine karşı bir Avrupa savunma yapılanmasının gerekli olduğu savunulmaktadır. Avrupa savunma yapılanması bazen de Avrupa’da savunma bütçelerinin ve edinim programlarının parçalanmasını önleyerek ve işbirliğine dayanan programları arttırıp Avro’nun değerlenmesini sağlayarak İttifakı ve transatlantik ortaklığı güçlendirmenin bir yolu olarak görülmektedir.
On yıllardır ABD’nin tutarsız yaklaşımı (destekliyor muyuz, ve destekliyorsak hangi şartlar altında?) ve Avrupalıların kendi aralarındaki bölünmeler (kuvvet kullanma konusunda ortak bir kültür geliştirebilir miyiz ve bu çalışma nasıl sadece bir iki temel AB üyesi ülkesinin kendi bireysel gündemlerinin değil de hepimizin yararına olur) bu çalışmaları engellemektedir.
Ancak bugün çok kritik bir yol ayırımında bulunmaktayız. Avrupa Birliği, Avrupa Savunma Toplumu’nun başarısız olmasından sonraki en etkili ve geniş kapsamlı, ve beklentilerin gerektirdiği yapıları ve kaynakları da içeren bir dizi girişim başlatmıştır. Elimizde 34 çok uluslu projesi ile Daimî Yapılandırılmış İşbirliği Anlaşması (PESCO); başlangıç sermayesi 13.5 milyar Euro olan bir Avrupa Savunma Fonu; ve kuvvet ve misyon planlama üzerinde ortak stratejik kültürü destekleyecek bir Avrupa Müdahale Girişimi mevcuttur. Fransa Devlet Başkanı Emmanuel Macron bir Avrupa Güvenlik Konseyi kurulmasını ve Avrupa Birliğinin savunma ve teknoloji sanayi tabanının bütünleşmesini önermiştir. Ancak elimizde bir de Brexit ve Birleşik Krallığı istihbarat ve polis işbirliğinden muharebe tugaylarına kadar geniş bir yelpazede yeri olan temel bir Müttefik olarak tutma sorunu vardır.

30 Ocak 2019 da Romanya’da yapılan AB Savunma Bakanları toplantısında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “NATO için Avrupa ve Avrupa Birliğinin savunma konusunda birlikte daha çok iş yapıyor olmaları çok iyi bir şeydir çünkü biz bunun yeni yetenekler geliştirebileceğine, savunma harcamalarını arttırabileceğine ve aynı zamanda Avrupa savunma sanayisindeki bölünmeyi önleyebileceğine inanıyoruz” dedi. ©NATO
Dolayısıyla NATO’nun önündeki görev bu Avrupa girişimlerini teşvik etmek ve yönlendirmektir. Hiç şüphesiz gereksiz yinelenmelerden kaçınmak gerekir. Ancak Avrupalıların NATO çerçevesi içinde en önemli toplu savunma misyonlarını üstlenmelerini sağlayarak ABD üzerindeki baskıyı azaltmak; Afrika ve Orta Doğu’da istikrarı daha iyi desteklemek; AB bütünlüğünün siber ve terörist saldırılar veya doğal afetler gibi olaylara tepki konusundaki amacını tanımlamak (Lizbon Antlaşmasının 42.7 ve 222. Maddeleri); ve çalışmaları entegre edip en son teknolojiye daha fazla yatırım yaparak savunma bütçelerini daha etkili biçimde harcamak öncelikli olmalıdır.
Temel olarak NATO’nun yeni bir transatlantik pazarlığa şekil vermesi gerekecektir: bu, ABD’nin AB savunma entegrasyonu gerçeğini kabul edip bunu NATO’ya bir rakip veya tehdit olarak görmekten vazgeçmesi, AB ülkelerinin yetenekler konusunda verdikleri sözleri tutmaları ve çalışmalarını NATO’nun genel kapasitesi güçlendirip hibrid tehditlerin yanı sıra Doğu ve Güneydeki sorunları ele alacak şekilde yönlendirmeleri yönünde bir pazarlıktır. Bunun gerçekleşmesi için Avrupa Birliğinin yakın bağlar esasına dayanarak AB üyesi olmayan Müttefiklere karşı daha cömert olması, karşılığında da onların bu çabalara önemli katkılarda bulunmaları gerekir. AB’nin savunma konusundaki beklentileri ortadan kalkmayacak olabilir ama NATO da ortadan kalkmayacaktır. Bu ikisini bir araya getirmek yeni neslin siyasi liderlerinin görevidir.
İttifakın 70. kuruluş yıldönümü NATO’nun geçmiş başarıları ile ilgili birçok yazı ve pek çok saygı ve taahhüt mesajı getirecektir. Bunların hepsi iyi şeylerdir. Ancak bu yıldönümü aynı zamanda İttifakı önümüzdeki 70 yılda daha başarılı hale getirecek bazı siyasi ayarlamalar için de bir fırsattır. Bu, kaçırılmaması gereken bir fırsattır.