Geçtiğimiz yıl içinde sözde İslam Devleti’nin (veya DAEŞ) Suriye ve Irak’ta şansı dönmeye başladı. Halifelik küçülmeye başladıktan sonra kontrol edilmesi zor gibi görünen yabancı terör savaşçılarının sayısı düşmeye başladı. Örneğin, Türkiye’den Suriye’ye geçen savaşçı sayısı eskiden ayda 2000 gibi yüksek bir rakamken Eylül 2016’da 50 civarına düşmüştür. DAEŞ’in kaleleri Musul ve Rakka’da çemberin daralmasıyla işler tersine döndü ve evlerine dönen yabancı terör savaşçılarının sayısı artmaya başladı. Tahminen 15,000 yabancı terör savaşçısının 2016 sonlarında hala savaş bölgelerinde oldukları düşünülüyor. Bu nedenle politika belirleyiciler geri dönüş yapan yabancı terör savaşçılarının sayısında bir artış olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyorlar. Son zamanlara kadar dikkatler öncelikle potansiyel yabancı terör savaşçılarının seyahat etmelerini önlemek üzerinde odaklanıyordu; artık evlerine geri dönen savaşçıların da göz önüne alınması gerekiyor.

”Sert” veya “Yumuşak” Yaklaşım?

Geri dönüş yapan yabancı terör savaşçıları iki nedenden dolayı bir tehdit olarak algılanmaktadırlar: birincisi, savaş alanında kazandıkları deneyimler ve bağlantılarından dolayı bir saldırı yapabilecek kapasiteye sahip olmaları; ikincisi, çoğunun şiddete karşı artık duyarsız hale gelmiş ve katıldıkları örgütler tarafından beyinleri yıkanmış olduğundan bir saldırı düzenleyebilecek motivasyona sahip olmaları. Bazı çalışmalar ülkelerine dönüş yapan savaşçıların acil bir tehlike oluşturmadıklarını savunurken (360 yabancı terör savaşçısından sadece birinin ülkeye dönüşünden sonra bir saldırı eylemine giriştiğin) bazıları da geri dönenler arasında elle tutulur sayıda savaşçının ülkelerindeki aşırı uçtaki ağların faal üyesi olmaya devam ettiklerini göstermektedir.

Geri dönüş yapan yabancı terörist savaşçılara halk açısından oluşturdukları tehditleri yansıtan “sert yaklaşımlar” ise popülerliğini korumaktadır: Bu yaklaşımlar idari önlemler içermektedir. Bular arasında kişilerin vatandaşlıktan çıkarılmaları ve tekrar ülkelerine giriş yapmalarını yasaklamak gibi önlemler bulunmaktadır. Ceza yargılaması sistemi sektöründe kovuşturma ve uzun süreli hapis cezaları tercih edilen yaklaşımlardır. İdari önlemler her ülkeye göre değişiklik gösterse de, birçok ülke yabancı terörist savaşçıların yargılanmasının zorlukları olduğunu bildirmektedirler. Genellikle dönüş yapan terörist savaşçıların yargılanmaları için haklarında yeterli delil bulunamıyor veya bu kişiler küçük suçlardan yargılanıp kısa süreli hapis cezasına çarptırılıyorlar. Sorunun çözümünü Ceza Yargılama sistemine dayandırmanın getirdiği bir diğer zorluk da hapishanedeki yaşam ile radikalleşme arasındaki ilişki ve birçok cihat suçlusunun radikal inançlarını hapiste kazandıkları yönündeki [a href=http://www.bbc.com/news/world-europe-31129398 iddialardır[/a].

Ülkelerine geri dönen yabancı terörist savaşçı tehdidine karşı sadece ceza davaları açmanın yetersiz olduğu görüldüğünden, politika belirleyiciler “yumuşak yaklaşım”a giderek daha çok önem vermeye başladılar. Bu tür yaklaşımlar “aşırı şiddetle mücadele” (CVE) genel başlığı altında geniş bir politikalar (rehabilitasyon ve önleme gibi) yelpazesini vurgular. Bu yaklaşım, geri dönüş yapan savaşçıların hepsinin aynı olmadığını kabul etmesi nedeniyle yararlıdır. Bu savaşçılar saldırı düzenlemeye hazır olanlar, DAEŞ çatısı altındaki yaşantıdan hayal kırıklığına uğrayanlar ve hatta teröristlerin savaşçı toplama faaliyetlerinin “kurbanları”nı da (çocuklar ve yabancı terör savaşçılarının aileleri gibi) içeren çok heterojen bir kitledir.

DAEŞ’in kaleleri Musul ve Rakka’da çemberin giderek daralmasının ardından politika belirleyiciler ülkelerine geri dönüş yapan yabancı terör savaşçılarının sayısının artabileceği yönünde uyarıda bulunuyorlar. ©YouTube / United Nations International
)

DAEŞ’in kaleleri Musul ve Rakka’da çemberin giderek daralmasının ardından politika belirleyiciler ülkelerine geri dönüş yapan yabancı terör savaşçılarının sayısının artabileceği yönünde uyarıda bulunuyorlar. ©YouTube / United Nations International

Rehabilitasyon ve önleme sürecindeki bu gruplar arasındaki farklılıkları ayırt etmek büyük yararlar sağlar. Bu da başarılı şekilde yargılanamayan (veya her şeyden önce Ceza Yargılama sistemi kapsamına girmeyen) ancak radikal ideolojilere açık olabilecek kişiler konusunda pragmatik bir yaklaşım getirmektedir. Aynı şekilde, geri dönüş yapan yabancı terör savaşçılarının yarattığı tehditle mücadelede rehabilitasyon odaklı yaklaşımlar bu suçlulara kişiliğe özel tedavi verilebilmesini sağlayacak kadar esnektirler; bu nedenle de kaynakların en çok ihtiyaç duyulan noktalar üzerinde yönlendirilmesine yardımcı olurlar. Son olarak, rehabilitasyon görmüş bu savaşçılar aşırı uçların söylemlerine karşı inanılır bir ses oluşturarak önleme çabaları için son derece değerli bir kaynak olabilirler.

Küresel Terörizmle Mücadele Forumu’nun yakın zamanda yaptığı bir çalışmada altını çizdiği gibi, etkili olabilmek için takip edilecek politikaların radikalizasyonun şiddete dönüşme sürecinin tümünü kapsaması gerekir. Ülkelerine geri dönüş yapan yabancı terör savaşçıları sorununun çözümünde rehabilitasyon son derece önemli olmakla birlikte, yeni savaşçılar toplayan aşırı uçlarla mücadele edebilmek için ikna edilmeye yatkın kişilerin radikalleştirilmesini önlemek de eşit derecede önemlidir. Bu nedenle devletlerin her iki yönteme de yatırım yapması gerekir.

Önleme ve rehabilitasyon

Bir çok hükümet terörle mücadele çabaları kapsamında Ceza Yargılama sistemi ve güvenlik önlemlerini tamamlayacak olan “aşırı şiddetle mücadele” (CVE) çalışmalarının önemini kavramaktadır. Ancak stratejiler ve programlar değişebilmektedir ve bu alandaki politikaların sistematik değerlendirmesi hala yaygın bir yöntem değildir.

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın yakın zamanda yapılan konferansında CVE’deki iyi uygulamalar ile ilgili görüşmeler sonucunda ortaya kapsamlı bir liste çıktı. Programlar hem kişiliklere hem ülkelere uygun olmalı, yerel düzeyde odaklanmalı ve güvenilir sivil toplum aktörlerini de kapsamına almalı ve aynı zamanda, gençlerin ve kadınların rolünün altını çizmelidir. Bunların yanısıra, birçok paydaşı bir araya getirmeli (en ideali tüm toplum yaklaşımıdır) ve gerçekten işe yaradığı kanıtlanmış yöntemler üzerine kurulmalıdır.

Pratikte bu yaklaşımlar nasıl işliyor?

Önleme ve rehabilitasyon stratejilerinin ortak noktası her ikisinin de çok paydaşlı olmalarıdır. Ancak tarafların işbirliği yapma yöntemleri ülkeden ülkeye değişiklik gösterebilir. Genel olarak bu programlar bir yelpazenin iki zıt ucunda yer alan “merkezi” veya “merkezi olmayan” noktalarında, veya bu iki nokta arasında bir yerde bulunabilirler.

Merkezi olmayan “aşırı şiddet politikalarının” (CVE) örneğini Almanya’da görebiliriz. Almanya’da hükümet ülkede önleme ve rehabilitasyon konusunda çalışan çeşitli yerel ve bölgesel hükümet dışı örgütü destekler; kendi rolü ise bu faaliyetlere fon sağlayarak yol göstermekle sınırlamaktadır.

Bu yelpazenin diğer ucunda da Fransa bulunur. Fransa’da açırı uçlara karşı yürütülecek faaliyetlere karar vermek ve deradikalizasyon süreciyle ilgili paydaşları belirlemek yerel yönetim sisteminin (yani hükümetin bölge ve illerdeki temsilcilerinin) görevidir.

Her iki yaklaşımın da artıları ve eksileri vardır. Almanların aşağıdan yukarı yaklaşımı, söz konusu bireylerin ve toplumların güvenini kazanabilecek konumdaki yerel aktörlere yetki verirken, Fransızların tepeden aşağı metodu tüm paydaşların gerektiğinde işe dahil olmalarını garanti eder. Bu yöntemlerin eksilerine gelince, Almanya’da federal makamların geniş kapsamlı bir katılımı olmadığı için “aşırı şiddet politikaları”nın (CVE) girişimleri heterojen ve bölük pörçük kalmaktadır. Diğer taraftan Fransa’da CVE programının polis teşkilatının da bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı tarafından yürütülüyor olması, ailelerin doğabilecek yasal sonuçlardan çekindikleri için radikalleşme vakalarını bildirmek istememelerine neden olabilir.

Diğer devletlerin yaklaşımları ise bu iki aşırı ucun arasında bir yerdedir. Danimarka’nın yaklaşımı – uluslarası toplumda “Aarhus modeli” olarak bilinir – radikalleşme ile tamamen kurumsal işbirliği vasıtasıyla mücadele etmeyi amaçlar. En başta okullar, sosyal hizmetler ve polisin dahil olduğu bu kurumsal işbirliğine daha sonra psikiatri ve sağlık, hapishane ve gözetim hizmetleri de katılmıştır. Bu sistem Danimarka’nın her belediyesinde mevcuttur ve yerleşik yönetişim yapılarının bir parçasıdır (bu işbirliğinin yönetiminde bakanlıklar da rol oynamaktadır). Aynı zamanda kurumlar yerel oldukları için hem etkilenen birey ve toplumlar hem de sivil toplum paydaşları tarafından kolayca erişilebilir niteliktedirler.

Danimarka’da yurda dönüş yapan yabancı terör savaşçılarına sunulan çıkış programının bitiminde iş ve ev bulma, psikolojik danışmanlık, ve sağlık hizmetleri konusunda değişik derecelerde yardım sağlanmaktadır. Bu programların amacı bu kişileri kınamak değil topluma geri kazandırmaktır. © NBC News
)

Danimarka’da yurda dönüş yapan yabancı terör savaşçılarına sunulan çıkış programının bitiminde iş ve ev bulma, psikolojik danışmanlık, ve sağlık hizmetleri konusunda değişik derecelerde yardım sağlanmaktadır. Bu programların amacı bu kişileri kınamak değil topluma geri kazandırmaktır. © NBC News

Organizasyon yapılarının yanısıra önleme ve rehabilitasyon programları amaçları açısından da farklılık göstermektedirler. Bazıları en çok “uzaklaşma” üzerinde odaklanmaktadır: amaç bireylerin şiddet içeren davranışlarına son vermelerini sağlamaktır. Bazıları ise deradikalizasyon yaklaşımını benimsemiş olup radikal inançları değiştirmeyi amaçlamaktadır. Diğer bazı programlar ise bu iki amacı birleştirmişlerdir.

Deradikalizasyon yaklaşımının bir örneği Fransa’da devletin idaresi altındaki Önleme, Entegrasyon ve Vatandaşlık Merkezleri’nde görülür; bu merkezlerde radikalleşmiş (ancak hüküm giymemiş) bireylere demokratik ve insanî değerler aşılamak amacıyla Fransa tarihi, din ve felsefe üzerine eğitim verilir. Bu merkezlerin ilki Eylül 2016’da 25 katılımcıya ev sahipliği yapmak üzere açılmıştı. Ancak toplam 9 katılımcısının daha programı tamamlamadan isteyerek veya bir suçtan hüküm giyme nedeniyle merkezden ayrılmalarıyla Merkez Şubat 2017’den beri tamamen boş kalmıştır. Program 2017 yılı başlarında yazılan bir parlamento raporunda vergi mükelleflerine yılda 2.5 Avroya mal olduğu ve doğru katılımcıları seçemediği yönünde ağır biçimde eleştirilmiştir.

Ülkeler genellikle deradikalizasyon ile birlikte uzaklaşma üzerinde de odaklanmaktadırlar. Bu programlara katılanların – ister geri dönüş yapanlar olsun, isterse çatışma alanlarında bulunmamış radikalleşmiş bireyler olsun – iş ve mesken bulmalarına yardımcı olur. Örneğin, Danimarka’da Aarhus modeli çerçevesindeki çıkış programı geri dönüş yapan yabancı savaşçılara, iş ve ev bulma, eğitim, psikolojik danışmanlık ve sağlık hizmetleri konusunda değişik derecelerde yardım sağlamaktadır. Bu pratik yardımların yanı sıra katılımcılara günlük sorunlarını veya dinî konuları konuşabilecekleri bir deradikalizasyon mentoru sağlanmaktadır.

Sonuç

Politika belirleyiciler açısından, gittikçe değişen yabancı savaşçı olgusu ile başa çıkabilmek konusundaki ikinci en büyük sorunu ülkelerine geri dönen yabancı savaşçılar oluşturmaktadır. Yargılama ve uzun hapis cezaları içeren “sert bir yaklaşım” isteyenler olacaktır. Ancak şunu iyi bilmek gerekir ki bu tür bir yaklaşım sorunu tümüyle çözemez ve ceza yargılaması önlemlerinin önleme ve rehabilitasyon politikalarıyla pekiştirilmeleri gerekir.

Çeşitli ülkelerin önleme ve rehabilitasyon konusundaki yaklaşımlarının birbirinden farklı olduğu göz önüne alınırsa, bu programların doğru değerlendirme yöntemlerini de içermesi ve alınan derslerin geniş tabanda tartışılması önemlidir. Resimde: Uluslararası Terörizmle Mücadele Merkezi (ICCT) araştırma görevlisi Dr. Bibi van Ginkel, BM Terörizmle Mücadele Komitesinin Temmuz 2015’teki özel toplantısında konuşma yapıyor. ©ICCT
)

Çeşitli ülkelerin önleme ve rehabilitasyon konusundaki yaklaşımlarının birbirinden farklı olduğu göz önüne alınırsa, bu programların doğru değerlendirme yöntemlerini de içermesi ve alınan derslerin geniş tabanda tartışılması önemlidir. Resimde: Uluslararası Terörizmle Mücadele Merkezi (ICCT) araştırma görevlisi Dr. Bibi van Ginkel, BM Terörizmle Mücadele Komitesinin Temmuz 2015’teki özel toplantısında konuşma yapıyor. ©ICCT

Bununla beraber, bu programlar arasında en iyi uygulamanın hangisi olduğunu değerlendirebilmek için daha yapılması gereken çok iş vardır. Çeşitli Avrupa Birliği ülkelerindeki önleme ve rehabilitasyon uygulamalarıyla ilgili bu kısa inceleme, programların ancak o ülkenin kurumsal kültürü ile uyumlu olduğu ve özellikle de o kültürün farklı paydaşların birlikte çalışmalarını teşvik eder nitelikte olduğu durumlarda işe yaramakta olduğuna işaret etmektedir. Aynı şekilde, radikalleşmiş bireylere hayatlarını yeniden kurmaları için pragmatik yardım sağlanması da bu kişilerin şiddet içeren aşırıcılığa geri dönmelerini önlemek açısından şarttır – hatta belki de sadece onları radikal ideolojiden geri döndürmek üzerinde odaklanmaktan çok daha önemlidir.

Çeşitli ülkelerin yaklaşımlarının birbirinden farklı olduğu göz önüne alınırsa, bu programların doğru değerlendirme yöntemlerine sahip olmaları ve alınan derslerin geniş tabanda tartışılması önemlidir; ancak bu şekilde herkes alınan derslerden yararlanabilir ve eski hatalar tekrarlanmaz.