NATO-Rusya Konseyi’nin 15. yıldönümünde bir Rus uzman düş kırıklığı içinde NATO-Rusya ortaklığına bağlanan umutların son yıllarda nasıl yerle bir olduğuna bakıyor.
Uzun yıllar zamanımın, ilgi odağımın ve kişisel enerjimin büyük bölümü NATO-Rusya işbirliğini geliştirmeye adanmıştı. NATO-Rusya ilişkileri Mart 2014 yılına kadar, tam 17 sene, iyi bir tempoda ilerlemiş ve ortaya somut ve önemli bir takım ortak projeler çıkmıştı. Bu nedenle uzun yıllar süren zorlu görüşmelerin ve önemli yatırımların 22/23 Şubat’ta gece yarısı alınan ani bir karar yok edildiğini görmek büyük hayal kırıklığı yarattı (2015’te yayınlanan bir belgeseldebizzat Putin tarafından anlatıldığı gibi).
Balayı
2004 yılında Rusya masasında çalışmak üzere NATO’ya ilk katıldığımda, Rusya ile ilişkiler bugünkünden çok farklıydı. NATO-Rusya Konseyi’ni (NRK) kuran Roma Bildirisi 2002 yılında kabul edilmişti ve 1997 tarihli NATO-Rusya Kurucu Senedi’nden daha günceldi. NATO’da Soğuk Savaş’ın bıraktığı çatışma mirasının artık geride kaldığına dair iyimserlik ve beklentiler üst düzeydeydi ve bu yeni dönemde Rusya ile yapılacak işbirliğinin geçmiş yıllardan geriye kalan şüpheleri ortadan kaldıracağı düşünülüyordu.
RESİM: Roma’da yapılan bir NATO-Rusya zirve toplantısında NATO Genel Sekreteri Lord Robertson (ortada) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile el sıkışıyor; yanda İtalya Dışişleri Bakanı Silvio Berlusconi. NATO-Rusya Konseyi, Roma Bildirisi ile, bir danışma, görüş birliği oluşturma, işbirliği ve ortak karar ve ortak eylem mekanizması olarak kurulmuştu – 28 Mayıs 2002 © NATO
Bu konsey ile ilgili heyecan, ve beklentiler NATO tarafında daha belirgin olmasına rağmen Rusya tarafında da hissediliyordu. Rusya NATO’yu daima ciddiye almıştır. Rusya’nın, son yılarlardaki söylemlere rağmen, hâlâ bu Örgüt’e saygı duyması ve NRK’ye değer vermesi de bu nedenledir. Geriye dönüp bakarsak, NATO cephesindeki pek çok kişi NATO-Rusya ilişkilerinin de Avrupa Birliği’ninkine benzer bir gelişme göstereceği gibi oldukça saf denebilecek bir beklenti içindeydi. Ortak çıkar alanlarından birisinde elde edilecek başarının başka alanlara da yayılacağı ve bunun ilişkilerimizin genel kapsamını olumlu şekilde etkileyeceği düşünülüyordu.
O yıllarda duyulan şüpheci sesler Soğuk Savaş’tan kalma etkiler olarak yorumlanıyor; eğer bu sesler NATO’ya yeni katılan ülkelerden geliyorsa, kendi tarihlerinin esir olmuşlar şekliinde yorumlanıyordu. Rusya, Batılı yapılara entegre olmak veya bu yapılarla yakınlaşmak konusunda istekli görünüyordu. Yüksek petrol fiyatları ve Rusya’da başlayan açık ekonomi dönemi orta sınıfın büyümesine ve seyahat ederek Batı’nın hiç de kötü olmadığını keşfetmesine olanak sağladı. Tekrardan Soğuk Savaş günlerindeki uygulamalara dönülmesinin mümkün olmayacağı ve Rusya’da hiç kimsenin bunu istemeyeceği açıkça görülüyordu.
Ve beraber yapmak istediğimiz – ve yapmaya başladığımız - birçok şey vardı.
Örneğin, Afganistan’a istikrar getirmek için birlikte çalıştık. NATO önderliğinde Afganistan’daki Uluslararası Yardım Gücü misyonuna Rus askerlerinin katılması konusunda ne Afganistan ne de Rusya istekliydi; buna karşılık Rusya kendi topraklarından geçiş izni vererek, helikopter pilotlarını eğiterek ve helikopter için uygun fiyatlarla yedek parça sağlayarak NATO’nun görevini kolaylaştırdı. Ayrıca Afganistanlı, Pakistanlı ve Orta Asyalı narkotikle mücadele ekiplerine NATO ve Rusya uzun yıllar eğitim verdiler.

NATO önderliğindeki Uluslararası Güvenlik Yardım Gücü’ne gönderilen kargonun % 40 kadarı kuzey ve orta demiryolu hatları üzerinden – bir kısmı da Rusya’dan geçerek - Afganistan’a girdi. ©NATO
NATO, Kaliningrad’dan kalma eski mühimmatın yok etmek için Rusya yeni ve güvenli patlayıcı imha teknolojisi sağlamayı kabul etti. Bu projenin görüşmeleri bir buçuk yıl sürdü, ve NATO Müttefikleri ve Rusya bu doğrultuda birkaç milyon dolarlık yatırım yaptılar.
NATO ve Rusya sivil uçakları kontrol etmek ve 11 Eylül’den sonra bir problem haline gelen kaçak uçaklara önleme yapmak amacıyla müştereken birbirine bağlı merkezler kurdular.
NATO ayrıca denizaltı kurtarma teknolojisi konusunda Rusya’ya yardım etti; bu teknoloji 2005 yılında yedi denizcinin hayatının kurtarılmasına yardımcı oldu. NATO ve Rusya Suriye’deki kimyasal silahların güvenli şekilde çıkartılmasının organizasyonunda işbirliği yapmaya karar verdiler. Aylar süren görüşmelerden sonra 2014 başlarında bir anlaşmaya varıldı.
Dahası da var. O yıllarda NATO’daki Rusya masası müşterek faaliyetlerle kaynıyordu. Gerek NATO gerek Rusya sayıları giderek artan ortak projelerde çalışacak uzmanlara giderek daha fazla uzmana ihtiyaç duymaya başladıklarından Rusya misyonu diğer NATO ortaklarının ve bazı Müttefiklerin misyonlarından daha büyük hale gelmişti.
Tabii herşey güllük gülistanlık değildi. NATO’nun kendi balistik füze savunma sistemini kurma kararı veya Rusya’nın Avrupa’da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması’nı (AKKA) askıya alma kararı gibi ciddi anlaşmazlıklarımızın olduğu konular da vardı. Ancak, bazı konularda ortak bir zemin yakalamanın başka alanlardaki farklılıklarımızı daha kolay çözmemize yardımcı olacağı düşüncesiyle ortak çıkar alanlarında beraber çalışma arzusu uzun yıllar sürdü. Ancak ne yazık ki beklentilerin tam tersi oldu.
Uzlaştırılamaz farklılıklar mı?
Bugün, Roma Bildirisi’nin imzalanmasından on beş yıl sonra ve Rusya’nın Ukrayna’ya gösterdiği saldırgan davranıştan sonra, uluslararası toplumun büyük bölümünün Kremlin’in Avrupa’da ve diğer yerlerde güvenliğin nasıl şekillendirileceği konusundaki tercihlerini paylaşmadığı açıkça belli olmuştur. Devlet Başkanı Putin, 2015 yılında BM Güvenlik Konseyindeki konuşmasında da açıkça belirttiği gibi Yalta Anlaşmalarına dayandırılmış bir düzeni savunmaktadır. Avrupa’daki birçok ülkenin Yalta Anlaşmaları ile ilgili pek hoş anıları yok; ayrıca, dünya o günden beri de çok değişti. Artık güçlülerin istediklerini alıp güçsüzlerin duruma uyum sağlamak zorunda olduğu günler geride kaldı. Rusya’nın Avrupa için yeni bir güvenlik antlaşması yapılması yolundaki teklifinin sadece NATO üyeleri tarafından değil, aynı zamanda Rusya’nın civarındaki ülkeler dâhil, birçok başka ülke tarafından reddedilmesinin nedeni budur.

Sivastapol, Kırım halkı 18 Mart 2014’te - Kırım’ın Rusya tarafından gayrımeşru meşru şekilde ilhak edildiği gün – televizyonda Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in konuşmasını izliyorlar.
Ancak pek çok kişi hâlâ şunu sormakta: Neden pragmatik davranıp ortak çıkarlarımız üzerinde çalışamıyoruz? Neden Rusya’nın yasalara karşı gelerek Kırım’ı ilhak etmesi veya Ukrayna’ya karşı saldırganlığını sürdürmesi gibi konulardaki fikir ayrılığımızı kabul etmiyoruz?
Çünkü bunu yıllardır denedik. NATO-Rusya Konseyi çerçevesinde bizim Rusya ile sürdürdüğümüz işbirliği, NATO’nun herhangi bir diğer ortağıyla olan işbirliğinden çok daha yoğundu. Ve de bu işbirliği NATO’ya olduğu kadar Rusya’ya da yarar sağladı. Ancak Roma Bildirisi’nin imzalanması büyük bir heyecan yarattıysa da bizi birbirimize yakınlaştıramadı ve farklılıklarımızın üstesinden gelmemize yardımcı olamadı.
Burada en önemli ilke NATO’nun değerler üzerine kurulmuş bir toplum olmaya devam ediyor olmasıdır. Birçok ülkenin hâlâ İttifak’a katılmak istiyor olmasının ve NATO’nun bugün hâlâ geçerli olmasının altında yatan neden budur.
Eğer NATO Rusya ile yeni proje çalışmaları başlatmak uğruna bu ilkeli duruşunu bir kenara bırakıp Rusya’nın Avrupa’daki uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş olan sınırları değiştirmek için kuvvet kullanmasını kabul ederse, kendi geleceğini riske atmış olur.
NATO kendi geleceğini riske atmış olur – Rusya başka bir NATO üyesine daha saldıracağı için değil (bunun mümkün olabileceğini düşünmüyorum çünkü Rusya NATO ile girişeceği bir askeri çatışmayı kaybedeceğini gayet iyi bilir); bir ittifak olarak NATO’nun inanılırlığı sorgulanmaya başlayacağı için NATO’nun geleceği riske atılır. Eğer NATO başarısının temeli olan ilkelerini görecelendirirse, İttifak sonunda kendi kendini yok eder.
Bu ilkeler aynı zamanda Rusya’nın da paylaştığı, ve 1997 NATO-Rusya Kurucu Senedi, 2002 Roma Bildirisi, BM Şartı, Helsinki Nihai Senedi ve de 1994 Budapeşte Muhtırası gibi anlaşmalarla saygı göstermeyi taahhüt ettiği ilkelerdir.

Resimde: Rus kuvvetleri Nisan 2014’te Ukrayna’nın Donbas kentine giriyorlar – Rusya’nın Ukrayna’ya karşı uyguladığı saldırganlık sadece Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal etmekle kalmayıp aynı zamanda NATO’nun temelini oluşturan ve Rusya’nın da paylaştığı ve saygı göstermeyi taahhüt ettiği tüm ilkelere ters düşmektedir. ©Euromaidan Press
Bu nedenle bugün güvenilir bir ortak olarak Rusya’nın kendi inanılırlığı tehlikededir. Rusya’nın herhangi bir kuramsal taahhüdüne güvenebilir miyiz?
Rusya günden güne Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü sarsmaya devam ederken, Moldova hükümetinin egemen iradesini hiçe sayarak Transdinyester’de asker bulundurmaya devam ederken, Gürcistan’ın egemenliğini ayaklar altına alırken, NATO’nun belki bir şekilde eski işbirliği projelerinden bazılarını yeniden başlatabileceği yönündeki iddialar inandırıcı olmadığı gibi bir işe de yaramaz.
Ama bu Rusya ile aramızdaki tüm etkileşimin durdurulması gerektiği anlamına da gelmez. Rusya’yı izole etmek ve Yalta döneminin çevreleme yaklaşımını uygulamak bir seçenek değildir. Tarihte yaşanan deneyimler, coğrafi nitelikler ve küreselliğin yükselişi gibi olgular nedeniyle, bu mümkün olan veya istenen bir seçenek değildir.
Güçlü kalın ama konuşmaları sürdürün
Son yirmi yılın NATO-Rusya Konseyi’ne geri dönemeyeceksek, ve Rusya ile tüm bağları koparamayacaksak, başka ne seçeneğimiz kalıyor?
Geçen yıl NATO liderleri Varşova’da güçlü bir caydırıcılıkla birlikte anlamlı bir diyalog sürdürmenin akıllıca olduğu konusunda anlaştılar. Görevdeki ilk yıllarımın aksine, benim artık bu diyaloğun pratik işbirliği projeleri yaratacağı gibi bir beklentim yok. Ancak Rusya’ya 21. yüzyılda ilkelerin önemli olduğunu açık açık söylemeye devam etmek önemlidir. İlkeler sonunda güce hâkim olurlar. Küçük ülkelerin egemenlikleri göreceli değildir; uluslararası kabul görmüş yasal yükümlülükleri yerine getirmemenin bazı sonuçları vardır.
Ayrıca, Rusya ile görüşülmesinde yarar olan bazı konular vardır. Askeri faaliyet ve tatbikatların arttığı bir ortamda yanlış anlama ve yanlış hesaplardan kaçınılabilmesi için güvenli iletişim kanallarının – askeri liderler arasındakiler de dahil – açık tutulması şarttır. Bu tür iletişim riskleri azaltabilir, ilişkilerimizde öngörülebilirliği ve şeffaflığı arttırabilir.
Artık ortak projelerde işbirliği yapmıyor olmamıza rağmen gerek NATO gerekse Rusya’nın Afganistan’ın istikrara kavuşmasında ortak çıkarları vardır – bu konu bugünkü şartlarda bile tartışılması gereken önemli bir konudur.
Dolayısıyla NRK önemli bir amaca hizmet etmeye devam etmektedir – ilke bazında anlaşamasak bile en azından hâlâ bu anlaşmazlıkları tartışabileceğimiz, her iki tarafı da endişelendiren bazı temel konuları ele alabileceğimiz bir platformun bulunmasını garanti etmesi açısından. Hem NATO hem de Rusya buna değer vermektedirler; her ikisinin de dönemsel NRK toplantıları konusunda istekli olmalarının nedeni de budur.
Ancak ilk başta NRK’nin oluşturulmasının nedeni bu değildi. Bu benim NATO-Rusya ilişkilerinde tercih ettiğim bir durum da değildir. Bazen NRK’nin ilk dönemlerindeki sık sık toplanıp daha sonra saygı duyulan ve uygulamaya konulan anlaşmalar üzerinde görüşmelerde bulunduğumuz günleri özlüyorum. Bu nedenle de Roma Bildirisini, aradan geçen 15 yılı kederle hatırlıyorum ve bu süre içinde aslında neler yapılabilirdi diye düşünüyorum. Ayrıca Rusya’nın NATO’nun ilişkilerimize yön veren iddialı çerçevenin seviyesini radikal biçimde düşürmesini gerektiren son zamanlardaki politika seçimlerini şiddetle eleştiriyorum.
Fakat aynı zamanda 2002 yılında gerek NATO içinde gerekse Rusya’da pek çok kişinin Roma’da müştereken oluşturmayı taahhüt ettikleri ilişkiye gerçekten inandıklarını hatırlıyorum. Nitekim müzakerelerde bulunan ve NRK’ye büyük yatırımlar yapan bizzat Putin’in kendisi idi. Bu ilişki bugün bundan daha farklı olamazdı, ama Rusya’da birçok kişinin NATO ile daha yapıcı bir ilişki yönünde çalışmaya istekli olduklarını biliyorum.