NATO’nun “beyin ölümü” gerçekleşti. NATO’nun “modası geçti.” NATO, “Soğuk Savaş’ın bir kalıntısı.” Bunların hepsi Rusya'nın Ukrayna'ya yaptığı saldırının şiddeti karşısında sesleri kesilen NATO eleştirmenlerinin kullandıkları bilindik yakıştırmalardır. Putin’in acımasız işgaliyle birlikte otoriter rejimin ilerleyişi de hızlandı. Buna karşılık NATO bu duruma İttifak’ın geleceğini yeniden tanımlayabilecek bir birlik ve kararlılıkla mukabele etti: tabii 21. yüzyılda demokrasi savaşının bir varoluş savaşı olduğunu ve NATO’nun da bu çatışmada vazgeçilmez bir taraf olduğu gerçeğini itiraf edebilirsek.

Rusya’nın Ukrayna’yı acımasızca işgali çok rahatsızlık verici bir gerçeği ortaya çıkarmıştır: 21. yüzyıldaki demokrasi savaşı bir varoluş savaşıdır ve NATO da bu çatışmada vazgeçilmez bir taraftır. Resim © Atlantik Konseyi
)

Rusya’nın Ukrayna’yı acımasızca işgali çok rahatsızlık verici bir gerçeği ortaya çıkarmıştır: 21. yüzyıldaki demokrasi savaşı bir varoluş savaşıdır ve NATO da bu çatışmada vazgeçilmez bir taraftır. Resim © Atlantik Konseyi

ABD’nin eski başkanlarından Teddy Roosevelt 1910’da Avrupa’ya yaptığı ziyarette ertelenen Nobel konuşmasını yapmadan önce Avrupa kıtasını karış karış gezmişti. Kendisi 1906 yılında Rus –Japon savaşını sona erdirdiği için Nobel ödülüne layık görülmüştü. Bu savaş, kısmen de olsa, Rusya’nın ılıman sularda bir limana sahip olmak gibi emperyalist hırsından başlamış ve Rusya’nın önemli ve küçük düşürücü bir yenilgiye uğramasının ardından Roosevelt’in ara buluculuk çabaları ile sona ermişti.

Başkan Roosevelt Oslo’ya gitmeden önce Paris’te, Sorbonne Üniversitesinde “Bir Cumhuriyette Vatandaşlık” başlıklı bir konuşma yapmıştı. Daha sonra “Sahadaki Adam” olarak bilinen bu konuşmasında Başkan Roosevelt şöyle diyordu: “ Önemli olan eleştirmen değildir… Önemli olan bizzat sahada olan ve yüzü kan, ter ve toza bulanmış; kahramanca çabalayan; hata ve eksiklik olmadan çaba olmayacağı için hata yapan, tekrar tekrar yetersiz kalan; ama gerekeni yapmak için mücadele eden; büyük tutkuları, adanmışlıkları bilen ve kendisini değerli bir amaç için heba edendir …”

NATO’nun hikâyesi böyle devam ediyor. Eleştirmenler onunla modası geçmiş diye alay ederken, NATO barışın yılmaz uygulayıcısı, Washington Antlaşması'nın 5. Maddesinde yer alan toplu savunma taahhüdünü yerine getiren ve transatlantik güvenliğinin tam kalbinde yer alan caydırıcılık ve savunma yeteneklerini inşa eden ve sürdüren sahadaki adam olarak kalmıştır. Yakın zamanda 80. yıldönümünü kutladığımız D-Day (6 Haziran 1944’te savaşı sona erdiren Normandiya çıkarmasının başladığı gün) anma töreninde sergilenen transatlantik dayanışmaya bir bakın. Kalıcı bir toplu güvenlik anlaşmasının bağlayıcı gücü olmasaydı, bu bağlar 80 yıl boyunca devam edebilir miydi? Tarih hayır diyor.

Fransa'nın Normandiya bölgesindeki Saint-Laurent-sur-Mer'de bulunan Omaha Plajı'nda 1944’teki D-Day çıkarmasının ve Batı Avrupa'nın Nazi Almayasının işgalinden kurtuluşunun 80. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen uluslararası törenden genel bir görünüm, 6 Haziran 2024.© Elizabeth Frantz / Reuters
)

Fransa'nın Normandiya bölgesindeki Saint-Laurent-sur-Mer'de bulunan Omaha Plajı'nda 1944’teki D-Day çıkarmasının ve Batı Avrupa'nın Nazi Almayasının işgalinden kurtuluşunun 80. yıldönümü dolayısıyla düzenlenen uluslararası törenden genel bir görünüm, 6 Haziran 2024.
© Elizabeth Frantz / Reuters

NATO, İttifak güvenliğini tehdit edecek bir sonraki oluşumlara karşı hazırlıklı olmak amacıyla zaman zaman kendini yeniden tanımlamak gereğini duymuştur. Soğuk Savaş sona erdiğinde birçok kişi NATO için ölüm ilanı yazma yarışına girdi. Buna karşılık İttifak, güçlü demokrasiler yaratacak ve NATO üyeliğini kıtanın daha önce Demir Perde'nin arkasında kalan bölgelerine yayacak yeni bir Avrupa projesi başlattı.

2022 yılında Rusya, Avrupa'nın en büyük ülkesinin başkentini ele geçirmek ve 40 milyon insanı Moskovalı bir kuklanın boyunduruğu altına sokmak amacıyla Ukrayna'da geniş çaplı bir işgal başlattığında, bazıları Putin'in bu ölümcül hırsının nedeni olarak NATO'nun genişlemesi olduğundan yakındı. Oysa Tallinn ve Helsinki'yi Putin'in pençesinden uzak tutan şey İttifak'ın genişlemesinin ta kendisidir. 1930'larda Hitler'in elinde Avrupa'nın başına gelenler ile Putin Rusya'sının yarattığı tehdit arasındaki fark NATO'dur. NATO toprakları Putin'in geçmeye cesaret edemeyeceği kırmızı çizgidir. 5. Madde değişmez bir maddedir.

2022'de Madrid'de yapılan NATO Liderler Zirvesinde İttifak, Washington Antlaşmasının kurucu demokratik ilkelerini siyasi-askeri bir ittifak olarak kendimizi nasıl tanımladığımız ve örgütlediğimiz konusunda daha da güçlendiren yeni bir Stratejik Konsepti kabul etmiştir. İlk kez NATO'nun "özgürlüğümüzü ve demokrasimizi koruyacağına" ve "ortak demokratik değerlerimizi güçlendireceğine" karar veriyoruz. Stratejik Kavram, yine ilk kez, otoriter rejimi “çıkarlarımıza, değerlerimize ve demokratik yaşam tarzımıza" karşı bir meydan okuma olarak tanımlamaktadır. Burada sadece Rus ya da Çin otoriter rejimi değil, genel olarak her türlü otoriter rejim kastedilmektedir.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Haziran 2022’de İspanya’nın Madrid kentinde yapılan NATO zirvesinde düzenlediği basın toplantısında Stratejik Kavramı sergiliyor. © Susana Vera / Reuters
)

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Haziran 2022’de İspanya’nın Madrid kentinde yapılan NATO zirvesinde düzenlediği basın toplantısında Stratejik Kavramı sergiliyor. © Susana Vera / Reuters

Varoluşunun 75. yılında NATO’nun demokrasinin korunması ve geliştirilmesine adanan mimariyi – somut mimariyi - oluşturmasının zamanı geldiği kanısındayız. NATO Parlamenter Asamblesi de bu nedenle NATO Genel Karargâhında bir Demokratik Dayanıklılık Merkezi kurması için NATO’ya tekrar tekrar çağrı yapmaktadır. Bu merkezin kurulmasına karşı çıkan ülkelerle aramızdaki görüş farklılıklarının çözümlenebileceğine ve tam zamanında gelen bu öneri üzerinde fikir birliğine varılabileceğine inanıyoruz.

NATO’nun evrimindeki bir sonraki aşama, demokrasi ile otoriter rejim arasındaki çatışma olacaktır. Putin şu anda bu çatışmanın Donbas bölgesinde, Harkiv’in dışından Dinyeper nehri boyunca kıvrılan hatlarını çiziyor. Çin, İran ve Kuzey Kore’den gelen destek, savaş alanında Rus siperlerine ulaşıyor. Dünyayı bütün, özgür ve barış içinde bir Avrupa’dan mahrum bırakmaya kararlı, intikam peşindeki Rusya’ya karşı çıkmakta ne kadar kararlı olduğumuzu göstermek için Ukrayna halkını desteklemeliyiz.

Geçtiğimiz Mart ayında Xi Jinping Rusya’yı ziyareti sırasında Vladimir Putin’e şöyle dedi: “100 yılda gerçekleşmeyen değişim geliyor. Ve bu değişimi biz birlikte yönetiyoruz.” 2023 yılında Rusya’daki rejime karşı çok taraflı yaptırımların artmasına rağmen, iki ülke arasındaki ticaret %23 oranında artmış, ABD Ulusal İstihbarat Direktörü Ofisi Çin’in “Rusya’dan daha kritik bir ekonomik ortak haline geldiği” şeklinde bir değerlendirme yapmıştı. Rusya finansal yaptırımlardan kaçınmak için Çin’den yardım istemiş, dolayısıyla Rusya’da en çok işlem gören para birimi olarak Renminbi (veya Çin Yuanı), Amerikan Dolarının yerini almıştı. Bugün Rusya’nın Ukrayna’da konuşlandırdığı silahlar için çok önemli olan yarı iletkenlerin %90’dan fazlası Çin tarafından sağlanıyor. İran Rusya’ya balistik füzeler sağlıyor ve Rus birliklerinin yıkıcı etkileri olan binlerce Shahed (“Şehit”) dronu konuşlandırmasına yardımcı oluyor. Kuzey Kore Rusya’ya milyonlarca topçu mermisi ve Kuzey Kore malı balistik füzeler sağlıyor.

Otoriter rejim tehdidi ve NATO’nun transatlantik güvenliğine yönelik en son sorunların nasıl üstesinden geldiği konularında birçok bakımdan bir değişme yok. Demokrasi tek başına NATO’nun savunmasını ve caydırıcılığını korumasına yetmez. Nükleer caydırıcılığımızı muhafaza etmeliyiz. Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore tehditkâr söylemlerini arttırıp uzun vadeli yeni yeteneklere yatırım yaparak nükleer pozisyonlarını büyük ölçüde dönüştürmüşlerdir. NATO üyeleri nükleer arsenallerini muhafaza etmeli ve modernize edilmiş, ölçeklenebilir, entegre füze savunma sistemlerine yatırım yapmalıdırlar. Müttefikler ayrıca bu tehditleri daha yakından takip edebilmek ve gerilimi tırmandıran davranışlara karşı koyabilmek için uzay konuşlu sensörler ve radar uydularına da yatırım yapmalıdırlar.

Kuzey Kore devlet medyasının 28 Temmuz 2023 Cuma günü yayınladığı fotoğrafta Pyongyang’da yapılan bir askeri geçit töreninde Kuzey Kore, Çin ve Rus yetkilileri, Kim Jong Un ile yan yana Kuzey Kore’nin nükleer yetenekli füzelerini ve saldırı dronlarını izliyorlar. © Reuters /KCNA via EYEPRESS
)

Kuzey Kore devlet medyasının 28 Temmuz 2023 Cuma günü yayınladığı fotoğrafta Pyongyang’da yapılan bir askeri geçit töreninde Kuzey Kore, Çin ve Rus yetkilileri, Kim Jong Un ile yan yana Kuzey Kore’nin nükleer yetenekli füzelerini ve saldırı dronlarını izliyorlar. © Reuters /KCNA via EYEPRESS

NATO üyeleri güçlü silahlı kuvvetler inşa etmeye devam etmeli. İttifak Galler Savunma Yatırımı Taahhüdünün ötesine geçerken 5. Maddenin kuvvetli ve inanılır kalmasını sağlamak için savunma harcamalarında GSYH’nin %2’si artık bir tavan değil taban olmalı.

Temmuz ayında Washington D.C.’de yapılacak NATO Zirvesi öncesinde NATO Parlamenter Asamblesi nezdindeki ABD Kongre Heyeti, NATO Parlamenter Liderler Zirvesini yapacak. Demokrasimizin kalesi ve tüm dünyada demokratik özgürlüğün sembolü olan ABD Kongre Binasında yapılacak olan bu toplantıda 32 ülkenin tümü temsil edilecek. Zirvede Washington Antlaşmasının giriş bölümünün ve NATO’nun demokrasi konusundaki kurucu taahhüdünün olduğu sayfayı sergileyeceğiz. Parlamenterler olarak bizler, yaşamlarımızı temsil ettiğimiz ve NATO’nun koruduğu insanlara bağlayan demokratik hedeflere adadık. NATO’nun 75. yılındaki Parlamenterler Zirvesi, ortak demokratik değerlerimizi ve NATO’nun dünyanın önde gelen, en başarılı siyasi ve askerî ittifakı olarak kalmasını sağlayan güvenlik yatırım ve yeteneklerini kuvvetlendirme yönünde yenilenen bir taahhüt olacak.

Dünyanın sahada NATO’ya ihtiyacı var. Putin ve Xi, eleştirmenlerin NATO’nun beyin ölümü gerçekleşen, modası geçmiş ve Soğuk Savaş kalıntısı bir örgüt olduğu söylemlerine inanan bir Batı görmekten memnun olurlar. Ancak İttifak savunma ve caydırıcılık yeteneklerimizi koruyarak ve bir kere daha kendimizi kuruluşumuzdaki demokratik değerlerimize adayarak otoriter rejimlerin yarattığı sorunlara karşı çıkabilir ve çıkacaktır. Demokratik dayanıklılığa öncelik vermek ve İttifakı daha da güçlendirmek, hem Avrupa’da hem de dünya genelinde barış ve güvenliğin korunması açısından bugün her zamankinden daha önemlidir.