Eski yıllara dönüp Lord Peter Carrington’un siciline bakıyoruz. NATO’nun altıncı Genel Sekreteri olan Lord Carrington transatlantik ilişkilerin gergin olduğu dönemde İttifak’ın düzlüğe çıkmasına yardımcı olmuştur. Kendisini iki yıl önce, 9 Temmuz 2018’de kaybettik.
NATO’nun Genel Sekreter ofisi daima Müttefikler arasında fikir birliğini ve işbirliğini geliştirmek için çalışan yetenekli ve hedefe odaklı liderlerle dolu olmuştur. Bu liderlerden biri de Soğuk Savaşın son zamanlarında, 1984-1988 yılları arasında, İttifak’ı yöneten Lord Peter Carrington’dur. Her ne kadar farklı bir yüzyılda ve çeşitli sistemle ilgili ve kurumsal kısıtlamaların olduğu bir zamanda görev yapmış olsa da, Lord Carrington bu çalkantılı dönemde dahi eşsiz becerileri ve liderliği sayesinde NATO ve transatlantik birliğinin ilerlemesine yardımcı olmuştur.

NATO Genel Sekreteri olarak göreve başladığı ilk gün basın mensupları ile yapacağı toplantıya hazırlanıyor – 25 Haziran 1984. ©NATO
1984’te Lord Carrington NATO’yu yeniden canlandırmak ve enerji kazandırmak amacıyla görevine başladı. Selefi Genel Sekreter Joseph Luns kendine özgü yetenekleri ve zarafeti ile bu görevi 13 yıl yürütmüştü. Yine de genel kanıya göre, Luns’un görevini ileri yaşlarına kadar sürdürmüş olması nedeniyle arkasında gerek politikalar gerek kurumsal amaçlar açısından “uykuda olan” bir İttifak bırakmıştı. NATO’nun misyonu neredeyse hâlâ tümüyle Sovyetler Birliği ile olan ilişkileri üzerinde odaklanmıştı ve dolayısıyla siyasi amacı ve arzuları kısıtlı kalmıştı. Bu bağlamda dahi İttifak’ın yeni bir ciddiyet ve yaratıcılığa ihtiyaç olduğu anlaşılmıştı.
NATO kayıtlarına göre Luns ve seleflerinin yönetimi birçok kişi tarafından başarılı olarak kabul edilmişse de, Carrington bu göreve yeni bir enerji ve saygınlık kazandırma yolları aradı. Şu cümleyi sık sık kullanmaktan hoşlanırdı: “Başınızdan hiçbir yangın olayı geçmedi diye yangın sigortanızı ödemekten vazgeçemezsiniz.” Bu sözlerden de görüleceği gibi Lord Carrington, NATO’nun yeni bir anlam kazanması gerektiğine ve gerek mevcut amacının gerek örgütü gelecek nesillere hazırlamanın her zaman olduğu gibi önemini koruduğuna bütün kalbiyle inanıyordu.
Lord Carrington kavramcı bir lider olmaktan çok pragmatik bir siyasi lider olarak görülüyordu. Bu bağlamda, bir takım stratejik öncelikler geliştirmişti. Göreve geldikten sonra yaptığı ilk işlerden biri de geçmiş geleneklerle bağları kopararak Avrupa’daki liberal demokrasilere yaklaşmak oldu; Avusturya, İsveç ve İsviçre gibi ülkelere elini uzatarak İttifak’ın NATO üyesi olmayan ülkelerle ilişki kurmakla ilgilendiğinin sinyalini verdi. Bu her ne kadar küçük ve sembolik bir adım olsa da, Carrington üye olmayan ülkelerle diyalog ve işbirliği geliştirmenin tohumlarını atmış oldu. Bu tohumlar kısa sürede meyvelerini verdi. Batı Balkanlarda başlatılan kriz yönetimi operasyonları ile NATO’nun misyonu ciddi biçimde genişledi ve 1990’larda Müttefikler ortak ülkelerle işbirliği çerçeveleri geliştirdiler.
Carrington için başka bir stratejik öncelik ise ABD’nin Pershing II füzelerinin Avrupa’da konuşlandırılması konusunu savunmak oldu. Bu konuşlandırmaların İttifak’ın NATO’nun diplomasisini geliştirebilme yeteneğine sahip olduğunu göstereceğine inanıyordu. Carrington, Avrupalıların bu konuya destek vermekte gösterdikleri çekimserliğe rağmen kamu diplomasisi çizgisinden hiç geri adım atmadı.
Amerika Birleşik Devletleri’nden gelen, özellikle Senatör Sam Nunn’ın başını çektiği büyük baskılar karşısında Carrington, Avrupa’nın savunma harcamalarının arttırılmasına yardımcı olmak için azimle çalıştı. Sorumlulukların paylaşılması konusu ABD ve Müttefikleri arasında uzun zamandan beri bir anlaşmazlık nedeni olmuştur. Ancak o günlerde Carrington ve Avrupa, Senatör Nunn’ın açık ve doğrudan tehditleriyle karşı karşıyaydı. Nunn, Müttefikler savunmaya daha fazla harcama yapmazlarsa Avrupa’daki Amerikan askerlerinin varlığında giderek bir azaltmaya gidecek öneriler geliştiriyordu. Nunn, iki partinin de desteğine sahipti, dolayısıyla hareketleri Avrupa’nın savunma harcaması alışkanlıkları karışında gerçek ve son derece ciddi bir sorun oluşturuyordu.
Eski Amerikan Büyükelçilerinden David Abshire, Senatör Nunn ve diğerleri tarafından ortaya atılan oldukça yoğun endişelerin ele alınmasında Carrington’un etkili olduğunu ifade ediyor. Carrington ‘hafif bir dokunuşla’ bu zor transatlantik sorunların üstesinden gelmeyi başardı. Bu bağlamda, örgütün amacı doğrultusunda ilerlemesine yardımcı oldu ve Avrupa’nın konvansiyonel savunmasının iyileştirilmesine ve Amerika’nın Avrupa açısından yarattığı diplomatik sorunların hafifletilmesini sağladı.
Carrington ayrıca İspanya’nın NATO üyeliğinin sürdürülmesine de yardımcı oldu (İspanya halkın muhalefetine rağmen 30 Mayıs 1982’de NATO’ya katılmıştı). O dönemde Felipe Gonzales başkanlığındaki yeni İspanya hükümeti — daha sonra NATO Genel Sekreteri olacak olan Javier Solana da bu hükümette idi — ile NATO arasındaki ortaklık tam oturmamıştı. Gayet pragmatik bir kişi olan Carrington, 1984’te İspanya’ya bir seyahat yaptı. Bu seyahatin amacı Gonzales hükümetinin ülke çıkarlarına en yararlı olacağını düşündüğü üyelik şekli — askerî veya siyasi — konusunda görüşmekti. O zamanki Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı Bernard Rogers ile birlikte başlattığı diplomatik ve askerî diyalog İspanya’da gayet iyi karşılandı — her ne kadar İspanya NATO’nun entegre askeri yapısına 1996’ya kadar katılmadıysa da. Carrington görev süresi boyunca 1986’da Libya’nın bombalanması, NATO ile hiçbir danışma yapılmadan silahların kontrolüne ilişkin çeşitli önemli önerilerinin ortaya atılması gibi transatlantik boyutta birçok gerginlikle karşılaştı. Kendisi bu ‘krizleri’ başarıyla çözüme ulaştırdı ve İttifakın bütünlüğünü korumayı ve yönetmeyi başardı.
NATO’da reform
Diplomatik başarılarının yanı sıra Carrington NATO’ya getirdiği bir dizi reformla örgüte yeni enerji kazandırdı. Attığı ilk adımlardan biri Genel Sekreterlik Özel Kaleminin işleyişini modernize edip daha etkili olmasını sağlayacak yöntemler geliştirmekti. Kendisiyle çalışanlar, personelinin daima son derece işinin ehli ve profesyonel olduğundan bahsederlerdi. Carrington ayrıca Genel Sekreter Yardımcılarının kendisine daima uzmanlık ve sağlam tekliflerle gelmelerini beklerdi.

NATO Genel Sekreteri Lord Carrington tüm Kuzey Atlantik Konseyi toplantılarının tam zamanında başlamasında ısrarlıydı. ©NATO
Carrington’un verimlilik konusunda örgütte yaptığı ilk işlerden biri NATO içindeki temel siyasi karar organı olan Kuzey Atlantik Konseyi’nin (KAK) tüm toplantılarının tam zamanında, yani saat tam 10’da başlamasını sağlamak oldu. Büyükelçiler toplantıda yoklarsa tokmağını masaya vurup ulusal heyetlerin ikinci veya üçüncü düzeydeki görevlilerini masada büyükelçinin koltuğuna oturmaya davet ederdi. Bu davranışlarının toplantıya zamanında gelenlere karşı duyduğu saygının ifadesi olduğu görüşündeydi; aynı zamanda NATO’nun yapacak çok işi olduğunu da vurguluyordu. Kuzey Atlantik Konseyi oturumlarının başarıyla yürümesini garanti etmek için kendinden önceki Genel Sekreterlerin de yaptığı gibi, büyükelçilerle birlikte yenen gayrı resmî özel Salı öğle yemeklerini bir gün sonraki açık oturumda hangi konuların ortaya atılabileceğini hangilerinin atılamayacağını belirlemek için kullanırdı.
Carrington Müttefikler kadar ülkelerindeki siyasi izleyicilerin de NATO’nun amaç ve misyonlarına olumlu yaklaşmalarını sağlayabilmek ve İttifakı mümkün olan en iyi şekilde temsil etmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Hatıralarında “iletişim alanında” başarılı olmayı bir görev addettiğini yazmıştı. Bu amaçla çok farklı ortamlarda pek çok toplantılar düzenleyip NATO’nun misyonları ve amacı ile ilgili konuşmalar yapardı. Carrington’un toplum karşısındaki saygın ve kusursuz performansı büyük bir çalışma ve uzun bir ön hazırlığın sonucuydu. Özel Kalem personeli ve Direktör Yardımcısı Marc Grossman ile birlikte basın toplantılarına gayet iyi hazırlanır, basından ve kamuoyundan gelebilecek sorulara verilecek cevaplar üzerinde titizlikle, inceden inceye hazırlanırdı.
Carrington eşi ile birlikte sosyalleşmek ve akşam etkinliklerine katılmak için, ki bu onlar için her akşam demekti, elinden geleni yapardı ve bu etkinliklerden hem kendisi daha fazla bilgi edinmek hem de karşısındakileri NATO’nun amacı konusunda daha iyi bilgilendirmek amacıyla yararlanırdı.
NATO’nun iki resmî dili olan İngilizce ve Fransızcaya çok önem verirdi. Ana dilleri farklı olan Müttefikler için bu iki dilin yaratabileceği sorunları not ederdi zira iletişimin şeffaf ve tüm üyeler açısından açık olduğundan emin olmak isterdi.
Carrington NATO’nun temel siyasi lideri olan Genel Sekreterin siyasi gücünü kullanabilmesi için neredeyse hiç resmî imkânları olmamasından dolayı “inkâr edilemeyecek kadar büyük bir hayal kırıklığı” duyduğunu bizzat ifade etmişti. Yine de rolünden memnundu ve görevine çok değer veriyordu. Meslektaşları profesyonelliğini, etkileyiciliğini ve nezaketini gayet iyi hatırlarlar. En yakın dostları ve meslektaşları kendisini o tarihlerde NATO’nun yönünü şekillendirmekte önemli bir oyuncu olarak görmüşlerdi. Transatlantik krizler sırasında zor ve çekişmeli konuların çözümlenmesinde fikirlerine başvururlar, çalışmalarına son derece değer verirlerdi. Kendi ifadesiyle, Carrington görevini “bir kurumun hizmetkârı” olarak sürdürdü ki, arkasında bıraktığı liderlik mirası da buydu.