Güvenlik ortamında yaşamakta olduğumuz belirsizlik, sivil hazırlıklılık konusu üzerinde yeniden odaklanılmasına yol açmıştır. NATO ve NATO üyesi ülkeler, toplumlara ve altyapılara ciddi biçimde hasar verebilecek çok çeşitli olasılıklara karşı hazırlıklı olmak zorundadırlar.
NATO, 50’li yılların başından beri Müttefikler arasında sivil hazırlıklılığı teşvik etmek ve desteklemekte önemli bir rol oynamıştır. Nitekim dirençlilik ilkesi, İttifak’ın kurucu antlaşmasının 3. Maddesinde belirtilmiştir. Bu Madde Müttefikleri “silahlı bir saldırıya karşı bireysel ve toplu direnme kapasitelerini korumak ve geliştirmekle” yükümlü kılar. Bu yükümlülük hükümetin devamlılığının desteklenmesi ve üye ülkelerde temel hizmetlerin sağlanması ve askeriyeye sivil destek verilmesi ile ilgilidir

Modern toplumlar, entegre ve birbirine bağlı sektörleri ve hayati önem taşıyan hizmetleriyle oldukça karmaşık toplumlardır; bu da onları bir terör veya hibrid saldırı karşısında düzenlerinin sekteye uğraması tehlikesine açık bırakır. © EU
Soğuk Savaş döneminin büyük bölümünde sivil hazırlıklılık (o zamanki adıyla sivil olağanüstü hal planlaması) iyi örgütlenmiş, Müttefikler tarafından gerekli kaynakları sağlanmış, ve NATO’nun örgüt ve komuta yapısına yansıtılmış bir olguydu. Ancak 1990’larda sivil hazırlıklılık planlaması, yapılar ve yetenekler, gerek NATO’da gerek, ulusal düzeylerde büyük ölçüde kısıtlanmıştı.
2014’ten, özellikle de Rusya’nın Kırımı gayrımeşru biçimde işgali ve IŞİD/Daesh’in yükselişinden beri yaşanan olaylar stratejik ortamın değiştiği sinyalini vermiş ve İttifak’ı caydırıcılık ve savunma tutumunu güçlendirmeye yönlendirmiştir. Bu arada, terörist ve hibrid saldırılar (özellikle son zamanlardaki siber saldırılar) sivil halkı ve çoğunlukla özel sektöre ait önemli altyapıları hedef almaya devam etmektedir. Sivil hazırlıklılık vasıtasıyla direnme gücünü güçlendirme gereğini ön plana çıkartmakta bu gelişmelerin büyük etkisi olmuştur. Bugün Müttefikler adım adım bu amaç doğrultusunda ilerleyen bir yaklaşım izlemektedirler. Bu çaba NATO’nun askeri modernizasyonunu ve genel olarak caydırıcılık ve savunma tutumunu tamamlamaktadır.
NATO’nun temel şartları
2016’da yapılan Varşova Zirvesinde İttifak liderleri sivil hazırlıklılık için gereken yedi şartı yerine getirmeye çalışarak direnme gücünü arttırmayı taahhüt ettiler. Bu yedi şart şunlardır:
1) hükümetin ve hayati önem taşıyan hükümet hizmetlerinin sürdürülebilirliğinin garantisi;
2) dayanıklı enerji tedariki;
3) insanların kontrol edilemeyen göçü ile etkili şekilde baş edebilme yeteneği;
4) dayanıklı yiyecek ve su kaynakları;
5) kitlesel can kayıpları ile başa çıkabilme yeteneği;
6) dayanıklı iletişim sistemleri;
7) dayanıklı kamu taşımacılığı sistemleri.
Bu taahhüt stratejik ortamın değiştiğinin ve sivil yapılar, kaynaklar ve hizmetlerin dayanıklılığının günümüzün modern toplumlarının ilk savunma hatları olduğu bilincine dayanarak yapılmıştır.
Direnme gücü daha yüksek ülkelerde (devletin tamamının yanısıra kamu ve özel sektörün de sivil hazırlıklılığa dâhil olduğu ülkeler) düşmanlarının hedef alabileceği veya koz olarak kullanacağı zayıf noktalar daha azdır. Bu nedenle yüksek direnme gücü, inkâr yoluyla caydırıcılığın – düşmanı bir saldırının istedikleri amaca hizmet etmeyeceğine ikna ederek saldırıdan vazgeçirmek - önemli bir unsurudur.
Ayrıca, yüksek direnme gücüne sahip toplumlar bir krizden sonra derhal toparlanma eğilimindedirler: daha düşük direnme gücüne sahip toplumlara oranla çok daha hızla toparlanarak krizden önceki fonksiyonel düzeylerine dönebilme yeteneğine sahiptirler. Bu da hükümetin devamlılığını ve halka sunulan temel hizmetleri daha kalıcı kılar. Aynı şekilde, sivil sektörün bir Müttefik ülkeyi hızla takviye etme yeteneği dahil, NATO’nun askerȋ bir operasyonuna destek verme yeteneğini de güçlendirir.
Bu tür bir direnme gücü, bir terörist saldırıya mukabele etmekten potansiyel toplu savunma senaryolarına kadar çeşitli tehditler karşısında yararlı olur. Sonuç olarak, sivil hazırlıklılık vasıtasıyla direnme gücünü arttırmak, İttifak’ın caydırıcılık ve savunma tutumunu güçlendirmekte önemli bir rol oynar.
NATO, direnme gücünün arttırma çalışmalarına çeşitli ortakları da katmıştır. Bu, İttifak’ın istikrar ve güvenliğine katkı yapan işbirliği unsurlarından biridir. Örneğin, Finlandiya ve İsveç en iyi ulusal uygulamalarını Müttefiklerle faal olarak paylaşarak NATO’nun bu alandaki çalışmalarının şekillenmesine yardımcı olmuşlardır.

Aralık 2018’de NATO Müttefikleri ve ortaklar, NATO’nun Avrupa-Atlantik Afet Yardım Koordinasyon Merkezi aracılığıyla gelen yardım çağrısı üzerine Arnavutluk’a o güne kadar görülmemiş şiddetteki yağışların yol açtığı sorunlarla mücadelesinde destek oldular. © NATO
NATO’nun direnme gücü konusu üzerinde odaklanması müttefikler ve ortaklarla birlikte yürüttüğü sivil hazırlıklılık çalışmalarının ağırlığını “left of bang” şartlarına (potansiyel olaylar ve saldırılar meydana gelmeden önce durum farkındalığı ve hazırlıklılığı yaratmak) kaydırmıştır. Ancak NATO büyük çaptaki sivil olağanüstü hallere mukabele edebilme yeteneğini korumaktadır. Örneğin, bir deprem, yaygın bir orman yangını, büyük seller veya doğal veya insan eliyle meydana gelen felaketler gibi durumlarda NATO’nun sivil olağanüstü hallerde temel müdahale mekanizması olan Avrupa-Atlantik Afet Yardım Koordinasyon Merkezi istek üzerine felakete uğrayan Müttefike veya ortak ülkeye yapılacak yardımı koordine edebilir.
Modern toplumun zayıf noktaları ve karşısındaki riskler
Modern toplumlar, entegre ve birbirine bağımlı sektörleri ve hayati önem taşıyan hizmetleriyle oldukça karmaşık toplumlardır. Bu toplumlar destek altyapının düzgün çalışmasına bel bağlamışlardır ve bu yapıların oluşabilecek herhangi bir aksaklığı kaldırabileceğini varsayarlar. Ayrıca mal ve hizmet arzı neredeyse tamamen “tam zamanında üretim” modeli doğrultusunda çalışan piyasa güçleri tarafından belirlenir. Mal ve hizmetlerin üretimi, alım-satımı ve teslimatında İnternet bazlı iletişim sistemlerinin ve lojistiğin rolü de son derece önemlidir.
Birbirine bu derece bağlantılı olmak, daha verimlidir ve ölçek ekonomilerini mümkün kılar. Ancak, işleyişte bir kesinti durumunda ortaya bir biri ardına gelen çeşitli etkilerin çıkması riskini de arttırır (Marc Elsberg’in felaketler üzerine kurulu gerilim romanı “Blackout” elektrik ve enerji sistemlerinde meydana gelebilecek bir kesintinin potansiyel etkilerini gayet net olarak anlatır).
Ulusal makamların emrinde gerekli yasalar ve mevzuat olmasına rağmen, acil durumlar dışında, pek azı özel/ticari sektörde piyasa arzını etkileme ve yönlendirme gücüne sahiptir. Sistem verimli şekilde çalışır gözüktüğü için de ulusal makamların doğrudan müdahalesine fazla bir gerek görülmemiştir. Tersine, arzda ortaya çıkabilecek yetersizlik sorununu çözümlemek sanayi sektörüne bırakılmıştır. Bu durumda hükümet mal ve hizmetlerin, özellikle yiyecek ve diğer tüketim mallarının güvenliği ve kalitesi üzerinde odaklanmıştır.
Avrupa Birliği (AB) bu sektörlerin kamu yönetimi mimarisinde son derece güçlü bir rol oynamaktadır. AB’nin yönerge ve yönetmelikleri, üye ülkelerin ve aynı zamanda ticari sektörün planlamalarını önemli ölçüde şekillendirmiştir. Operasyonların işleyişi ve sürdürülmesini garantiye almayı amaçlayan olası durum planları, kısa vadede özellikle meydana gelme olasılığı en yüksek olan yıkıcı olaylarla başa çıkabilme yeteneği üzerinde odaklanmıştır. Buna karşılık, ticari sektör tüm sektörler ve toplum üzerinde zincirleme etkileri olacak büyük çaplı olası durumlara karşı hazırlanmak yerine, öncelikle büyük bir felaket durumunda kendi maliyetlerini en aza indirmek üzerinde odaklanmıştır.
Yakın zamana kadar güvenlik ve savunma ile ilgili kaygılar – bir kriz durumunda altyapı temini ve altyapının fiziki olarak korunması gibi – öne çıkan konular olmamıştır. Acil durum mevzuatı ulusal makamların yetenek ve altyapılar da dâhil olmak üzere sektörler ve kaynaklar üzerinde kontrol sahibi olmalarına imkȃn sağlar. Ancak bunun için gereken mekanizmalar ve yöntemler öncelikle doğrudan silahlı çatışma olmasa da giderek büyüyen bir jeopolitik krizin yaratacağı gri alan için değil, savaş gibi, en aşırı durumlar için tasarlanmıştır.

Elektrik ve enerji sistemlerinde olacak büyük bir kesintinin toplumun işleyişi üzerindeki etkisi felaket boyutunda olacaktır.
© Federal Eğitim ve Araştırma Bakanlığı / Almanya
Kısa süre önce Müttefik ülkelerden sadece birkaçı bu mekanizmaların bir şok veya sürprizin etkilerine dayanabileceklerinden emin olmak için bu mekanizmaların işleyişini ve yöntemlerini test etmişlerdir. Bazı Müttefik ülkelerde hava limanları, limanlar, enerji üretim ve dağıtımı veya telekomünikasyon gibi stratejik sektörlere yapılan doğrudan yabancı yatırımların düzeyi ve etkileri, bu gibi altyapıya erişim ve bunların kontrolünün sürdürülebilirliğinin – özellikle askeriyeyi destek vermenin gerekli olduğu kriz dönemlerinde – sorgulanmasına yol açmaktadır. Bu konunun üzerinde daha dikkatle durulması gerekir.
Sivil hazırlıklılık öncelikli olarak ulusal bir sorumluluk olsa da, NATO’nun güvenliğinin önemli bir unsurudur. Nitekim ulusal direnme gücünü geliştirmek toplu savunma açısından daha sağlam bir temel oluşturur. NATO’nun direnme gücünü geliştirme konusundaki yaklaşımı bir “her türlü tehlike” yaklaşımıdır: bu yaklaşım gerek doğal afet ve tehlikeler, gerekse hibrid savaş sorunları, terörizm, silahlı çatışma gibi tüm tehditler için geçerli olacak planlama ve hazırlıklılık içerir. Ulusal makamlar, sektörlerin birbirine bağımlılığı nedeniyle daha da büyüyen riskler ve zayıf noktalar konusunda “hükümetin tümü” çabasının yanı sıra özel sektörle daha doğrudan işbirliğini gerektiğinin farkına varmışlardır.
NATO’nun sivil hazırlıklılık çalışmaları ulusların bu konudaki çalışmalarını kolaylaştırmış ve desteklemiştir; bu çerçevede NATO sektöre özel rehber ve araçlar geliştirerek ulusal makamların yedi temel şart yönündeki çalışmalarına yardımcı olmuştur. Bu kapsamda yüzbinlerce insanı kapsayan göçlerle nasıl başa çıkılabileceği, sağlık sektörünün karşılaştığı siber riskler, kitlesel can kayıplarına yol açan olaylarla ilgili kapsamlı planlama ve sağlık ikmal düzenlemelerinin güvenliğinin garanti altına alınması gibi çok çeşitli konularda uluslara rehberlik verilmiştir. Müttefik ülkelerde üslenmiş bulunan NATO uzmanları direnme gücü ve sivil hazırlıklılık düzeyini yükseltecek önlemleri değerlendirmiş ve duruma özel danışmanlık sağlamışlardır.
Çalışmalarda tutarlığın sağlanması
Değişen güvenlik ortamında NATO’nun savunma planlama çalışmaları güçlendirilmiştir; buna sivil hazırlıklılık da dâhildir. NATO’nun belirlediği yedi temel şart bu yetenekleri geliştirmeye yönelik sistematik bir yaklaşımı da kapsar. Düzenli olarak yapılan değerlendirmeler, gelişmelerin veya sorunların olduğu alanları belirlemek ve ölçmek açısından çok önemlidir. Müttefik ülkeler tarafından temin edilen verilerden elde edilen bulgular daha fazla ulusal ve toplu hareketin yönünü belirlenmesine yardımcı olacak bilgiyi sağlar. Bu değerlendirmeler hem Sivil Hazırlıklılık Durumu konusunda genel bir rapor, hem de bireysel ülke raporlarının bir parçası olarak belli bir Müttefikin sivil hazırlıklılık durumunu kapsar.
Tekrarlamak gerekirse, sivil hazırlıklılık, gelişmeleri değerlendirmek ve bu konuda danışmalar yapılmasını sağlamak üzere başkentler ve sivil bakanlıklar arasında işbirliğine dayanan aktif bir angajman meselesidir. 2016’da yapılan ilk değerlendirmeyi takiben 2018’de bir rapor yayınlanmış, bu rapor ulusal makamları desteklemek için daha fazla kaynak ve çabanın gerektiği alanları belirlemiştir.
Bu değerlendirmeler, kaynakların olup olmadığı, askeriyeyi destekleyenler de dâhil olmak üzere sivil kaynakların ve altyapının hazırlık düzeyleri ve korunması ile ilgili varsayımların sınanmasına olanak sağlar. NATO’nun sivil hazırlıklılık vasıtasıyla direnme gücü konusunda yürüttüğü çalışmalar ile bu konuda askerî kanatta yapılan çalışmalar arasında tutarlılık olmasına yardımcı olurlar. Uzun vadede üye ülkelerde sivil hazırlıklılık konusunda sivil-asker işbirliğini teşvik etmeyi amaçlarlar. Bunu yapabilmek için NATO’nun uyarlanmış caydırıcılık ve savunma pozisyonuna katkısı olan sivil-askeri işbirliğini kolaylaştıran yapılar, ilişkiler ve planları yeniden yapılandırmak için daha ısrarlı bir çalışma gerektirecektir.
Bundan sonra ne olacak?
NATO 2014’ten beri sürdürdüğü sivil hazırlıklılık çalışmaları vasıtasıyla dirençlilik kavramına güç kazandırmak konusunda önemli başarılar elde etmiştir. Yedi temel şart, Müttefiklerin taahhütleri ve ayrıntılı planlama rehberine temeline dayanarak, düzenli değerlendirmeler ilerleme kaydedilen alanlar kadar geri kalan sorunlar konusunda da anlayışı arttırmıştır.
NATO 2020 yılı için üçüncü Sivil Hazırlıklılık Durumu raporunu hazırlarken, temel şartlar konusunda biraz daha geliştirmesi gereken noktalar vardır; örneğin, ilerlemeleri ölçülebilir hale getirmenin yolları gibi. Böylece Atlantik’in iki yanındaki sivil hazırlıklılık birbiriyle karşılaştırılabilir ve kaydedilen ulusal ilerlemeler daha kolayca izlenebilir. Birçok ülke daha şimdiden bu yönde adımlar atmıştır ve dirençliliğin düzeylerini ölçme konusundaki mevcut araştırmalar – örneğin kritik altyapının dirençliliği ile ilgili olanlar – NATO’nun sivil hazırlıklılık çalışmalarına yön verecektir.

NATO’nun Trident Juncture 2018 tatbikatı sırasında Norveç sivil acil durumlara mukabele ajanslarını ülkenin dirençlilik konusundaki yaklaşımının çeşitli unsurlarını denemek ve doğrulamak amacıyla tatbikata katılmalarını sağladı. ©NATO
Bu yetenek geliştirme yaklaşımının kendi sivil hazırlıklılık durumlarından sorumlu olan 29 birbirinden farklı üye ülkenin ihtiyaçlarına uyabilmesi için yeterince esnekliğe sahip olması gerekmektedir. Aynı zamanda, güvenlik ortamının öngörülemezliği göz önüne alınırsa, Müttefiklerden kendi ulusal direnme yeteneklerinin NATO’nun toplu savunma ve güvenlik hedeflerini desteklemesi istenecektir.
Bu şartları yerine getirebilmek için elimizdeki en önemli yollardan biri ulusal, çokuluslu, veya İttifak perspektifinden verilmiş eğitim ve tatbikatlardır. Trident Juncture 2018 – NATO’nun Soğuk Savaşın bitiminden beri yürüttüğü en önemli askeri tatbikat – Norveç’in Topyekûn Savunma kavramı çerçevesinde direnme gücü konusuna yaklaşımını denemesine ve onaylamasına olanak sağladı. Bu tatbikat aynı zamanda diğer Müttefiklere daha geniş kapsamlı ve müşterek (sivil/askerî) tatbikatların onları mevcut stratejik ortamın ışığında karşılaşabilecekleri çeşitli olası acil durumlar yelpazesine karşı hazırlanmalarına nasıl yardımcı olabileceğinin güzel bir örneği idi.