Avustralya’nın sivil askeri düşünce kuruluşu Info Ops HQ Avustralyalı Yabancı Savaşçılar ve Yurtiçi Oyuncular konusunda 18 aydır sürdürdüğü ve halen devam etmekte olan araştırmayı kısa süre önce yayımladı. Açık kaynaklı istihbarata dayanan bu araştırma sözde İslam Devletinin (veya DAEŞ, al-Dawla al-Islamiyya fil Iraq was al-Sham) eş kullanıcılar arasında ileri düzeyli bir doğrudan iletişim ağı kurmuş olduğunu ortaya çıkardı; bu durum “sosyal medya”nın genç kadın ve erkekleri radikalleştirdiği yönündeki genel kanı ile taban tabana zıttır.
DAEŞ etkili içerik pazarlayıcısıdır
Googla’a “Y kuşağına pazarlama” yazın ve bir anda pek çok sayfa açılacaktır. Demografik bilgilerden harcama alışkanlıklarına, sosyal ağlara katılımın coğrafi haritalarına ve marka çalışmalarına kadar DAEŞ’in içerik pazarlama stratejisi veya “İçerik Savaşları” ile ilgili tüm planı sır olmaktan çıkmıştır.
Buradaki tek fark, DAEŞ’in bu içerik pazarlama stratejisini güzellik ürünleri, kıyafet veya arabalar yerine terörü yayma tekniği olarak kullanmakta olmasıdır.
DAEŞ’in içerik yükü (payload) arkasında bir enformasyon boşluğu bırakarak her bir kesime eşit şekilde hitap etmektedir. Alternatif anlatıların bulunmaması, DAEŞ’in enformasyon alanındaki hâkimiyetini arttırmaktadır.
DAEŞ’e katılma potansiyeli olanlar için bu mesajların kültür, dil, din ve sık sık da ekonomi konularının birleşiminden oluşan içeriği savaşçıların kalbine hitap etmekte ve evrensel ümmete aidiyet duygusunu uyandırmaktadır (Arapçada “ümmet” toplum, ve daha ziyade Müslüman toplum anlamına gelir).
Onların dışındaki herkes için ise – Müslümanların çoğunluğu da dâhil olmak üzere – aynı yararlı yük terör ve korku duygularına neden olabilmektedir. İçerik savaşının yerel düzeyde belirleyici bir etkisi olmuş, insanları evlerini bırakıp kaçacak kadar, veya polis ve silahlı kuvvetlerdeki görevlerini bırakacak kadar korkutmuştur.
İçerik savaşı ile eş zamanlı olarak, küresel haber medyası da DAEŞ’in içeriğini yayınlanmaktadır. Tıklama tuzağı işlevi gören başlıkları ile dünyada sosyal esneklik ve uyumu yıpratan bu içerikle her an istemeyerek de olsa karşı karşıya olduğumuz için hepimiz bu içerik savaşına alıştık. Ancak buradaki tek suçlu medya değildir.
Amerikan Deniz Piyadelerinden Emekli Yarbay Cliff Gilmore aslında medyanın sadece bize istediğimizi verdiğini söylüyor: “Bugünkü iletişim ortamında bir konunun iki tarafının da aynı kaynaktan öğrenilebileceğini düşünmek entelektüel tembelliğin zirvesidir —ancak burada sorun gazeteci veya gazetecilik değildir; sorun medya tüketicilerindedir.”
DAEŞ bizim bağımlısı olduğumuz aynı çağdaş iletişim metotlarını kullanarak hem sürdürdüğü içerik savaşına ilgimizi arttırmış, hem de tek başına, hiç bir rakibi olmadan bu medyaya hakim olmuştur.
Duyguları ve düşünceleri değiştirmek
"Sosyal medya teknolojiden çok sosyoloji ve psikoloji meselesidir" -- Brian Solis
Batının silahlı kuvvetleri aslında çoğunlukla antisosyaldir.
Sosyal medyada gerçek anlamda angaje olmak, yapılan yorumlara veya tweetlere cevap vermek yoktur. Sadece tıklanan beğeni, yorum, paylaşım ve retweet sayılarını takip ederek kendimizi oyalamaktayız; yatırımımızın tek getirisi olarak algılanan bu boş ölçümlerin dışında bu medyanın gerçek stratejik etkisini ölçmek veya sayısallaştırmak konusunda hiçbir şey yapılmamaktadır.
Sosyal medyada takipçilerimizi eğlendirmekten öteye geçemediğimiz halde duygu ve düşüncelerimizin neden hiç değişmediğini sürekli merak etmemizin nedeni budur.
Tabi ki bu analizin dışında kalanlar da vardır: Kanada ve Almanya gibi çağdaş enformasyon ortamını bütünüyle çok iyi kavramış olan ve toplumlarında güven ve direnci geliştiren ve dolayısıyla etkili olan bir avuç ülke.
Konuya hâkim olan medya işletmecileri güvenilen bir marka yaratmak için eğlendirmekten ve yayın yapmaktan öteye geçen dinamik bir fikir içeriği gerektiğini bilirler. Sosyal medyanın etkili olabilmek için insanların duygularına hitap etmesi, kullanıcıyı eleştirel düşünmeye zorlaması, eğitmesi ve ikna etmesi gerekir.
DAEŞ Markası
Marka farkındalığı ve eleman toplama bir yana, düşmanlarımızın yarattığı bu son derece güçlü ve etkileyici anlatımları nasıl yarattığını anlamanın teknoloji ile hiç bir ilgisi yoktur; bu tamamen sosyoloji, psikoloji ve antropoloji meselesidir.
Sosyal bilimsel yaklaşımla DAEŞ’in içerik yükünü parçalarının toplamına indirgeyerek birbirinden farklı ve oldukça karmaşık kavramları pratik savunma ve çözüme dönüştürebilir, düşmanlarımızla ilgili çok daha derin bir anlayış kazanabiliriz.
Toyota filolarından, BMW’lerinin ve altın kaplamalı AK-47’lerinin fotoğraflarını tweetleyen cihatçılardan kucaklarında yeni doğmuş bir bebekle DAEŞ hastanelerinde sıra sıra dizilmiş küvözlerin arasında yürüyen sağlık profesyonellerine kadar...DAEŞ’in son derece anormal bir durumu normalleştirmekteki becerisi en az terör salmaktaki başarısı kadar önemlidir.
Avustralyalı akademisyen ve terörle mücadele uzmanı Levi West 2015 yılında “DAEŞ artık şiddet eylemlerini gösteren içerikten ziyade halifeliği normalleştirmeye yönelik içerik yaratıyor” şeklinde gayet doğru bir tespitte bulundu.
Bu değişiklik ulus-devlet tarzı bir meşruiyet ve istikrarlı bir yönetim konusundaki belirgin bir stratejik amacın göstergesi. Bir yandan halifeliği meşru kılmaya çalışırken “DAEŞ markası” aynı zamanda normale dönüldüğü konusundaki kandırmacalarını da sürdürmeyi başarması gerekiyor. Kuzey Kore’nin askerden arındırılmış Kijong-dong bölgesindeki “şehir” (“Propagande Şehri” olarak da tanınır) için kullanılan taktiklerin aynısını kulanarak verilmeye çalışılan “Halifelikte işler iyi gidiyor” mesajı ile hem DAEŞ içindekileri inandırmak hem de diğerlerini evlerini terk ederek kendilerine katılmaya ikna etmek amaçlanıyor.
Bir marka yaratmak ve hayali meşruiyet yanılgısını sürdürmek iki ayrı şeydir.
Cihatçi “dürtme”
DAEŞ’in medya stratejisi uzun zamandır çağdaşlığın yarattığı en dehşet verici başarılardan birisi olarak yüceltiliyor. Ama gerçekte “medya” bir strateji değildir ve DAEŞ bir taktik olarak medyayı da içeren gelişmiş bir iletişim stratejisi kullanmaktadır. Aradaki fark önemlidir, zira medya bir yayıncılık zihniyetini yansıtmaktadır; ancak bildiğimiz anlamda iletişim bir diyalog veya konuşmadan oluşur.
Bu konuşmalar destek kazanmak ve bireyleri harekete geçirmek açısından çok önemlidir. Sadece çevrimiçi ve sosyal medya içeriği kullanarak tek başlarına terör eylemlerine kalkışan kişi sayısı çok çok azdır. Avustralya’da cihatçıların sadece %2’sinin bu şekilde kendi kendilerine radikalleştikleri anlaşılmıştır; buna karşılık önce suç işleyip daha sonra cihatçı olanların oranı %21’den fazla, doğrudan eşdeş ağları veya aile grupları içinde radikalleşenlerin oranı ise %69’dur.
DAEŞ’e eleman toplayanların el kitabı konuşmanın başarı açısından neden önemli olduğu ayrınlarıyla anlatmaktadır: Örgüte eleman kazandırmaktan sorumlu kişi
• potansiyel adayları çevrimiçi videolara ve diğer içeriğe yönlendirerek onlara “kanıt” sunabilir;
• kendilerine sunulan seçeneklerden sapmaları halinde adayları eğitebilir veya düzeltebilirler;
• adayın harekete geçmesi için kışkırtarak kısa bir süre içinde “ılımlı” düzeyden “aşırı” düzeye çıkarabilir.
Bunlar, adayı kaderinin kendi kontrolünde olduğuna inandırarak adım adım radikalleşmesini sağlayan sofistike bir dizi “dürtme”nin parçaları veya seçilmiş mimari çerçevelerdir.
Bunlara bir de Müslüman adayın zaten bildiği kültürel açıdan önemli, ağır bir dille ifade edilen “tercihler” (cennete gitme isteği gibi) katılınca, “normal” ile “aşırı” arasındaki bağlantı ortadan kalkar.
Yüklü bilgi akışının gücü
Sosyal medya etkili bir enformasyon akışıdır.
İçerik savaşı konusunu bir an için kenara koyalım. Aileniz ve arkadaşlarınız vasıtasıyla sosyal medyada okuduklarınızın sizin kendi algı ve fikirlerinizi nasıl oluşturduğunu ve şekillendirdiğini düşünün. İyi olarak değerlendirilen bir deneyim paylaşılan anlık bir ortak mutluluktur; paylaşılan kötü bir deneyim ise çok uzun süre akılda kalır.
Bunu bir adım daha ileri götürelim ve TripAdvisor ve Zomato gibi, kullanıcılar tarafından oluşturulmuş en etkili çevrimiçi değerlendirme sitelerini ele alalım. Bu sitelerde yabancı birisi bir kullanıcıyı etkiler. Internette hakkında son derece olumsuz değerlendirmeler okuduğunuz bir otelde kalır mısınız veya beğenilmemiş bir restoranda yemek yer misiniz?
Dünyanın çeşitli yerlerine seyahat edenlerin %93’ü rezervasyonlarını yaparken çevrimiçi değerlendirme sitelerinden (Trip Advisor) etkilendiklerini ifade ediyorlar. Global tüketicilerin ise %70’si çevrimiçi tüketici yorumlarının en güvenilir ikinci reklam şekli (Edelman) olduğunu söylüyorlar.
Şimdi içerik savaşlarına ve radikalleşmeye geri dönersek, benzer şekilde pazarlanan uyarıcılar karşısındaki tepkilerimiz de bundan pek farklı olmayacaktır.
Algılarımız çevrimiçi ve çevrimdışı ağlarımızdaki kişilerin faaliyetleri ile şekillenmektedir – radikal mesajlar ister güçlü etki kanallarından (doğrudan eşdeşler veya aile bireyleriyle iletişim), isterse güven uyandıran bir yabancıdan gelmiş olsun.
Musul düşerken dünyadaki aşırı şiddet tehdidi de artmaktadır
Avustralyalı yazar ve kontrgerilla uzmanı David Kilcullen 2015 tarihli yazısında koalisyonun hava saldırıları karşısında DAEŞ’in konvansiyonel savaşın manevralarını bırakıp “gerilla moduna” adapte olmakta son derece başarılı olduğunu yazmıştı.
Uyum yeteneğinin DAEŞ’in repertuarının parçası olduğu ve fiziksel harekat alanlarında askeri baskı altında bulunduklarını bildiğimize göre, DAEŞ’in çevrimiçi ve sosyal medya savaş alanında da uyum sağlayacağından emin olabiliriz.
DAEŞ’in Telegram gibi şifreli sohbet platformlarını benimsemesi ve takipçilerini çevrimiçi faaliyetlerinde kimliklerini gizleme konusunda eğitmesi taktiklerinde değişiklik yaptığını göstermektedir. Askeri deyişle, DAEŞ C2 (komuta ve kontrol) ve C4i’yi (komuta, kontrol, bilgisayar, iletişim ve istihbarat) devre dışı bırakmıştır.
DAEŞ’in karanlık sosyal medya (dark social) ve karanlık internete (dark web) geçişi, polis gücü ve istihbaratın terörle mücadele faaliyetleri karşısında mantıklı bir tepki idi. Bu değişiklik DAEŞ’e halifeliğin sürekli değişen sınırlarının dışında gerçekleştirdiği fiziksel saldırıları koordine etmeye devam edebilmesi için gereken ideal bir eko sistem sağladı. DAEŞ elindeki giderek gelişen muazzam çevrimiçi içerik kaynakları sayesinde potansiyel katılımcıları iddialarının tartışmasız kanıtlarına yönlendirebilmekte; bizzat kendisi için geliştirilen, sunucudan kullanıcıya gönderilen mesajlar (push communications) ve kullanıcının sürekli olarak sunucudan istediği verilerle (pull data) ilgili yazılımlar kullanmakta; ve güvenlik şifreli iletişim sağlayıcılardan yararlanmaktadır.
NATO ve NATO üyesi olmayan ortakları askeri koalisyon olarak faaliyet göstermek yerine giderek ulusal güvenlik ve istihbarat sorumluluğunu bireysel bazda sağlama yoluna girerken gelişmekte olan bu tehdit karşısında nasıl bir tepki verecekleri henüz belli değildir..
Savaş ile sivil güvenlik arasındaki çizgi giderek bulanık netliğini kaybetmektedir. Hiçbir sınırı saymayan ve belirli bir operasyon alanı olmayan bir savaş alanında askeriyenin sorumluluğu nerede bitip polis kuvvetlerininki başlar?
Artık savaşma, barışı koruma ve kamu güvenliği kuruluşlarımızın uzmanlıklarını birleştirmelerinin zamanı gelmiştir. Silahlı kuvvetler şehirlerde birbiri ardına yaşanan çatışmalar konusunda bilgiye sahiptir. Polis güçleri ve istihbarat ajansları ile önemli yerel bilgi ve bağlantılara sahiptirler.
Çevrimiçi dünyalar çarpışırken algı ve fikirlerin şekillendiği bir içerik savaşında ya birleşiriz ya da bu tehditle tek başımıza karşı karşıya gelmek zorunda kalırız.