Yirmi yıl önce Saraybosna’da yaşayan ve Bosna-Hersek savaşını yazan bir muhabirdim. 1992’de Boşnakların birçoğunun gafil avlandığı ilk Sırp saldırılarına tanık oldum. Sırp kuvvetlerin işgal ettikleri toprakları Boşnaklar ve Hırvatlardan “temizlemek” için uyguladıkları vahşet, cinayet, tecavüz ve sınır dışı etme olaylarını yazdım. Hırvatistan Devlet Başkanı Tudjman küçük bir Hırvat-Boşnak devletinin kurulmasını desteklediği zaman yaşanan Hırvak-Boşnak Savaşını (savaş içinde savaş) yazdım. Top ateşi altında, ara sıra gelen elektrik, kışın soğuğu ve yiyecek sıkıntısı içinde yaşayan insanları yazdım. Sevdiklerini kaybettikleri zaman tarifsiz bir üzüntü yaşanıyordu ama kahramanlık ve daha iyi bir geleceğe olan inanç da vardı.

Saraybosnalılar erzak çuvallarını iterek veya sırtlarında taşıyarak Saraybosna mezarlığının içinden geçiyorlar. 7 Temmuz, 1995. © REUTERS
)

Saraybosnalılar erzak çuvallarını iterek veya sırtlarında taşıyarak Saraybosna mezarlığının içinden geçiyorlar. 7 Temmuz, 1995. © REUTERS

21 Kasım 1995 Salı günü Dayton, Ohio’da barış anlaşması üzerinde mutabakata varıldığı haberi Saraybosna’nın karla kaplı sokaklarına ulaştığında herkesin yüzünde bir gülümseme belirdi. “Bu harika bir şey” diyordu yiyecek alışverişine çıkmış olan 38 yaşındaki diş teknisyeni Dragana Zametica. “Artık savaş yok, bombardımanlar yok. Bosna artık gelişecek. Yakında düzgün bir maaş almaya başlayacağım ve çocuklarıma bir şeyler verebileceğim.” Çok etnik gruplu birleşik bir devlet fikrini destekleyen çoğu Saraybosnalı gibi Bayan Zametica da barış anlaşmasını adil bulmuyordu. Anlaşma Bosna’yı Sırp Cumhuriyeti ve Boşnak-Hırvat Federasyonu olarak büyük ölçüde özerk iki entiteye ayırdı.

Az sayıda kişi ise açıkça karamsardı. Taksi şöförlüğü yaparak biraz para kazanmaya çalışan 46 yaşındaki asker Merhudin Dizdareviç “Bu Anlaşmayla hiçbir şey değişmedi. NATO birlikleri gittikten sonra yeni bir savaş çıkacağını garanti ederim” diyordu.

Wright-Patterson Hava Üssündeki Hope Otel’de barış anlaşmasının imzalanmasından önce Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Milosevic (solda) Hırvatistan Devlet Başkanı Tudjman (sağda) ile el sıkışırken Bosna-Hersek Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç onlara bakıyor - 21 Kasım, 1995. Barış Anlaşması 250,000 cana mal olan ve 43 ay süren savaşa son vermiştir. ©REUTERS
)

Wright-Patterson Hava Üssündeki Hope Otel’de barış anlaşmasının imzalanmasından önce Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Milosevic (solda) Hırvatistan Devlet Başkanı Tudjman (sağda) ile el sıkışırken Bosna-Hersek Devlet Başkanı Aliya İzzetbegoviç onlara bakıyor - 21 Kasım, 1995. Barış Anlaşması 250,000 cana mal olan ve 43 ay süren savaşa son vermiştir. ©REUTERS

Neyse ki yanılıyordu. NATO Bosna’da kalıcı bir barış tesis ederek müstesna bir iş çıkardı. Bosna’da konuşlandırılmış ve NATO liderliğindeki neredeyse 60,000 kişilik kuvvet anlaşmada öngörüldüğü üzere kuvvetlerin ayrılmasına, toprak transferlerine, ve sivilleşme sürecine nezaret etmiştir. Daha sonra mültecilerin dönüşüne destek olmuş ve savaş suçlularını gözaltına almıştır. Hiçbir NATO askeri düşmanca bir eylem sonucu ölmemiştir. 2004 yılında NATO buradan ayrıldığında asker sayısını 7,000’e indirmişti. NATO askerlerinin yerini 600 kişilik bir kuvvet olan AB askeri misyonu almıştır.

Ancak Bosnalıların diğer umutları gerçekleşmedi.

Olumsuzluklar

Bosna ekonomisi son derece yavaş gelişmekte. Kişi başına düşen GSYİH AB averajının %28’i kadar (AB içinde en fakir ülke % 45 ile Bulgaristandır). Bosna’da işsizlik %28 civarında ve ortalama aylık ücret 425 Eurodur.

Kosova hariç, Eski Yugoslavya devletlerinden AB üyeliğine başvuramayan tek devlet Bosnadır. Bosna’nın 2005 yılında hazırladığı Savunma Yasası NATO üyeliğini hedef olarak almasına rağmen bu konudaki üyelik eylem planı halen beklemededir.

Politikalar bölücü ve yetersiz kalmakta, siyasi liderler ise sık sık birbirlerinin önünü kesmektedirler. Daha önce uzun yıllar Sırp Cumhuriyeti başbakanlık görevini yapmış ve halen Devlet Başkanı olan Milorad Dodik’in hırçın beyanatları ve devlet düzeyindeki kurumların engellemesi siyasi süreci zehirlemiştir.

Refik Nuhanovic ve eşi Zemila, Tuzla yakınlarındaki Zivinice kömür madeninden aldıkları kömür torbalarını arabanın bagajına yüklüyorlar, 10 Şubat, 2014. Sosyalist Yugoslavya döneminde Tuzla maden ve kimya endüstrilerinin merkeziydi. Bugün ise şehrin endüstri bölgesi çorak bir arazi halindedir ve Bosna’nın % 27 olan işsiz nüfusu içinde beş kişiden birine ev sahipliği yapmaktadır. ©REUTERS
)

Refik Nuhanovic ve eşi Zemila, Tuzla yakınlarındaki Zivinice kömür madeninden aldıkları kömür torbalarını arabanın bagajına yüklüyorlar, 10 Şubat, 2014. Sosyalist Yugoslavya döneminde Tuzla maden ve kimya endüstrilerinin merkeziydi. Bugün ise şehrin endüstri bölgesi çorak bir arazi halindedir ve Bosna’nın % 27 olan işsiz nüfusu içinde beş kişiden birine ev sahipliği yapmaktadır. ©REUTERS

Bosna sık sık “işlevsiz” ve bazen de “başarısız” bir devlet olarak gösteriliyor; yolsuzluk, yaygın bir bürokrasi, ve aşılamayan etnik bölünmelerden dolayı suçlanıyor. Bosna’daki dostlarım bu durumdan dolayı üzgün ve hayal kırıklığına uğramış durumdalar. 2013 yılına ait bir 2013 survey ankete katılanların yarısı mevcut durumu tanımlamak için verilen 10 seçenek arasından ruh hallerini tanımlamak için “uyuşuk” seçeneğini tercih ettiler. “İyimser” ve “memnun” gibi olumlu tanımları tercih edenlerin oranı ise sadece % 14 oldu.

20 yıl önce daha iyi bir Bosna hayal ediyordum.

Olumlu Yönler

Ancak ben durumun söylendiği kadar umutsuz olduğunu düşünmüyorum. Batı’nın müdahale ettiği durumlar arasında Bosna son derece başarılı bir örnektir. Ülkede istikrarlı bir barış havası sürmektedir. Evlerinden olmuş kişilerin çoğu evlerini veya dairelerini geri alabilmişler, birçoğu da yurtlarına geri dönmüşlerdir. Bu mülteciler arasında farklı etnik kökenleri nedeniyle ülke dışına kaçanlar veya sınır dışı edilenler de bulunmaktadır: Boşnak ve Hırvat mültecilerin üçte biri Sırp Cumhuriyetine geri dönmüştür. Azınlıkların Federasyona geri dönüşlerinde de aynı oran görülmektedir. Savaş sırasındaki “etnik temizlik” kampanyasından sonra bu oranlar oldukça yüksektir. Hareket özgürlüğü ortama hakimdir ve demokratik standartlara uygun seçimler düzenli olarak yapılmaktadır.

Evet, yolsuzluk var ama işleyişi felce uğratacak düzeyde değil. Devlet düzeyinde çeşitli idari düzeyler olmasına rağmen yönetişim yapıları hızla yayılmıyor – 2805 parlamentere sahip olan İsviçre’de kişi başına düşen parlamenter sayısı 613 parlamenteri olan Bosna’nın iki katı. Ayrıca çok derinlere inen etnik bölünmeler de yok. Çeşitli toplumlara ait insanlar bir birleriyle konuşuyor, kaynaşıyor, ticaret yapıyor ve hatta birçok yerde halâ birlikte yaşıyorlar.

Bosna-Hersek vatandaşları 2009-2010 yılları arasında yeni biyometrik pasaport ile tanıştılar. © REUTERS
)

Bosna-Hersek vatandaşları 2009-2010 yılları arasında yeni biyometrik pasaport ile tanıştılar. © REUTERS

Bosnalı liderler bazı alanlarda muazzam başarılar elde ettiler. 2009-2010 yılları arasında aralarındaki tüm farklılıkları bir yana bırakıp AB’nin Schengen bölgesinde vizesiz seyahat hakkını elde etmek için AB’nin istediği bir dizi koşulu yerine getirdiler. Yeni biyometrik pasaport uygulamasını başlattılar, sınır kontrolunda iyileştirmeler yaptılar, bir sığınmacılık sistemi kurdular, yolsuzluk ve organize suçlarla mücadele çabalarını hızlandırdılar ve güvenlik konularında AB ile yakın işbirliği kurdular.

Bir başka başarı da - NATO’nun da yardımıyla - bir Müşterek Silahlı kuvvetler kurulmasıdır. Bu Müşterek Silahlı kuvvetler 10,000 asker ve 5,000 yedekten, bir Müşterek Karargâh ve iki komutanlıktan (operasyonel ve destek) oluşan ve tek bir birleşik komuta zinciri altındaki küçük bir profesyonel ordudur. Müşterek Silahlı Kuvvetler savaş yıllarının sonunda sayıları toplam 40,000’den fazla askere ulaşan üç ordunun yerini almıştır. Bosna 2006 yılında Barış İçin Ortaklık programına katıldı. Bosna Silahlı Kuvvetleri NATO’nun Afganistan’daki ISAF misyonu, ve Irak’taki “Enduring Freedom” operasyonunun yanısıra Güney Sudan, Liberya, Kıbrıs, ve Kongo gibi birçok BM barışı koruma misyonuna askeri personel göndererek katkıda bulunmuştur.

Birçok geçiş dönemi yaşamış bir ülke

Bosnalılar için işler hiç de kolay olmadı. Barıştan savaşa, sonra tekrar barışa; planlı bir ekonomiden piyasa ekonomisine; tek partili sosyalist sistemden demokrasiye geçiş gibi şok edici dönemlerden geçtiler. Bugün birçok insan halâ düzgün yaşam standartları, seyahat özgürlüğü ve iyi ve rahat işler sunan eski Yugoslavya’yı özlüyor. Doğu Avrupa’daki ülkelerin aksine, Bosna sosyalizmden kurtulmak istemedi – sosyalizmi kaybetti. Birçok kişi bugünkü devletle özdeşleşemiyor. Bu bir tür uzlaşma; 1990’larda kendilerinin veya anne-babalarının uğrunda savaştıkları şey değil; ayrıca beklentilerini gerçekleştiren şey de değil.

Yapılması gerekenler konusundaki farklı görüşlerden dolayı uluslararası toplum işleri zorlaştırmıştır. Bazıları bir Dayton II’nin (yeni bir devlet yapısı) dayatılmasını veya Bosnalıların Dayton anayasasını değiştirmeye zorlanmasını savunuyor. Bu fikir çoğunlukla güçlü bir “Yüksek Temsilcilik” kurulması isteğini de beraberinde getiriyor. Bu pozisyon Dayton Anlaşması çerçevesinde, Anlaşmanın sivil bölümlerinin uygulanması amacıyla oluşturulmuştu. Daha sonradan yetkisi genişletildi. 1998-2005 yılları arasında birbiri arkasına gelen Yüksek Temsilciler yüzlerce kamu görevlisini işten attılar ve birçok önemli yasaları geçirdiler – pek de demokratik karar mekanizması ile bağdaşmayacak şekilde.

Bugün birçok insan halâ düzgün yaşam standartları, seyahat özgürlüğü ve iyi ve rahat işler sunan eski Yugoslavya’yı özlüyor. Doğu Avrupa’daki ülkelerin aksine, Bosna sosyalizmden kurtulmak istemedi – sosyalizmi kaybetti.

Ben de dahil, diğerleri ise değişimi sahiplenebilmek için bunun içten gelmesi gerektiğine ve yeni bir devlet düzeninin kurulmasının yıllar alacağına ve bunun da kimsenin taahhüt etmeye istekli olmayacağı birçok kaynak gerektireceğine inanıyor. AB üyeliğine uzanan yol Bosna’yı işlevsel bir devlete dönüştürecek yeterli oryantasyonu sağlamaktadır. Herhangi bir yapının işlevsel hale gelmesini veya değişim geçirmesini sağlayan şey siyasi iradedir.

Şartlılık baskısının zorlukları

Şartlılık her zaman Bosna’nın yararına olmamıştır. 2009 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Üçlü Başkanlık ve Temsilciler Meclisinin (her iki yapı da eşit sayıda Boşnak, Sırp ve Hırvatlardan oluşan) yeniden yapılandırılması için bir karar aldı. Burada amaç “Diğerleri”nin (kendisini bu üç toplumdan birine ait olarak görmeyenler) de söz konusu toplumlardan birine bir bağlılık belirtmek zorunda kalmadan bu kurumlarda yer alabilmelerini sağlamaktı. AB bunu Bosna’nın üyelik başvurusunun kabulü için bir şart haline getirdi. Böylece bu konu politik gündemin en önemli konusu haline geldi. Bu konuyla ilgili 200’e yakın toplantı yapıldı, ve bu arada örneğin ekonomi gibi diğer önemli konular ihmal edildi. Geçen senel AB doğru bir kararla bu şartı üyelik başvurusundan çıkardı.

NATO Eylem Planının uygulamaya konması konusundaki NATO şartı da hatalıdır. Bu şart çoğu kışla ve binalardan oluşan ve daha ziyade Bosna Savunma Bakanlığı tarafından kullanılan savunmaya ait 63 taşınmazın resmi tescilinin yapılmasıdır. Bu taşınmazların bazıları ya sosyalist dönemde hiç kayda geçirilmemiş ya da halâ Yugoslavya adına kayıtlıdır.

Bu konu eski Yugoslavya’dan doğan devletler arasındaki 2001 tarihli İntikal Konuları ile ilgili Anlaşmadan beri havada kalmıştır. Bu konuda bir sonuca ulaşılamamasının nedeni mülkiyetin entitelere mi yoksa Devlete mi ait olacağı ile ilgili fikir ayrılıklarıdır. 2010 yılında NATO Dışişleri Bakanları Bosna’nın Üyelik Eylem Planına (MAP) dahil olabilmesi için savunmaya ait tüm taşınmazların Bosna Savunma Bakanlığı tarafından kullanılmak üzere Bosna devletinin malı olarak tescili şartını getirdiler.

Bosna-Hersek Hükümet Başkanlığı Konseyi Başkanı Dr. Dragan Covic ikili görüşmeler sırasında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile. ©NATO
)

Bosna-Hersek Hükümet Başkanlığı Konseyi Başkanı Dr. Dragan Covic ikili görüşmeler sırasında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile. ©NATO

Bundan beş yıl sonra, bugün, savunma taşınmazları konusu halâ çözümlenmiş değildir ve Rusya, Batı Balkanlardaki ülkelerin Avrupa-Atlantic entegrasyonunu engellemek için buradaki baskılarını arttırırken Bosna’nın hala bir Üyelik Eylem Planı yoktur. Tescil konusunun neden olduğu bu gecikmeye değdi mi? Bence hayır.

Tescil konusu NATO desteğinin zaten düşük olduğu Sırp Cumhuriyeti tarafından geciktiriliyor. Yapılan ankete göre,
[a href=http://www.vpi.ba/upload/documents/eng/BiH_Public_Opinion_on_the_EU_integration_process_2009-2012.pdf]a 2012 survey[/a] bu konuya verilen destek Bosna’da % 65 iken, Sırp Cumhuriyetinde % 38, Federasyonda ise % 82 oranındadır.

Bosna Anayasa Mahkemesinin 2012 yılındaki devlet mallarının mülkiyetinin Devlete ait olduğu yönündeki kararı sayesinde bazı ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu karara dayanarak Savunma Bakanlığı uzun bir yasal süreç sonunda 63 savunmayla ilgili mülkün 23ünü tescil etmeyi başarmıştır. Ancak bu süreç henüz tamamlanmış değildir. Sırp Cumhuriyeti kendi topraklarındaki mülkün kendisine ait olduğunu savunarak konuyu Eyalet Mahkemesine taşımıştır. Mahkeme temyiz isteğini geri çevirmez ve kayıt süreci devam ederse, NATO Müttefiklerinin Üyelik Eylem Planını (MAP) tüm tescil işlemleri tamamlanmadan hayata geçirmek için bir yol bulmaları gerekecektir.

Bu yıl AB‘ye uzanan yolda da ilerlemeler kaydedilmiştir. Temmuz 2015’te kapsamlı bir ekonomik ve sosyal Reform Gündemi devletin her düzeyinde benimsenmiş ve uygulanmasına başlanmıştır. AB, bu durum devam ettiği takdirde Bosna’nın üyelik başvurusunu kabul edeceğine dair söz vermiştir. Bu da Bosna’yı AB’ye katılım rotasına oturtacak ve AB kurumlarıyla etkileşimi arttıracaktır.

Bu Bosna’nın kaydettiği ilk ilerleme değildir. Geçmişte bazen Bosna’nın kendinden kaynaklanan bazen de uluslararası toplumun makul olmaya isteklerinden kaynaklanan duraklamalar yaşanmıştır. Ancak ilerlemenin kesintisiz olarak süreceği zaman gelecektir. O zaman şimdi olabilir.