Sivillerin korunması konusu askerȋ operasyonların planlanması, yönetimi ve değerlendirilmesinde etik ve stratejik bir zorunluluk olduğu kadar son derece önemli bir faktördür de. NATO’nun gelecek için yapacağı planlama ve stratejisinin bu gerçeği yansıtması gerekiyor.
Sivillerin korunması: etik ve stratejik bir zorunluluk
Haziran 2022’de yapılacak zirve için hazırlanmakta olan liderler geçtiğimiz on yılın Stratejik Kavramını şekillendiren güvenlik ortamından çok daha farklı bir ortamla karşı karşıyalar. 2010 yılında var olan ‘Avrupa-Atlantik sahasında barış hâkimdir ve NATO topraklarına yöneltilecek herhangi bir konvansiyonel tehdit olasılığı düşüktür’ düşüncesi artık geçerli değil. Rusya’nın 2014’te Kırım’ı gayrimeşru şekilde ilhak etmesi, Ukrayna’ya karşı uzun zamandır sürdürdüğü hibrid savaş ve son olarak Şubat 2022’de başlattığı topyekûn savaştan dolayı konvansiyonel savaş ve büyük güçlerin olası çatışmasının gölgesi Avrupa siyasetinin üzerine çöktü. Hibrid tehditler, enerji kaynaklı şoklar, artan yiyecek fiyatları ve pandeminin geride bıraktığı ekonomik ve sosyal sorunlar zaten karmaşık olan güvenlik ortamını daha da karmaşık hale getiriyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali devam ederken 6 milyon kişi Ukrayna’dan kaçmış, 8 milyondan fazla kişi de ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Birçok kişi keyfi cinayetlere şahit oldu, hayati önemi olan altyapıya erişim eksikliğini ve cinsel şiddeti bizzat yaşadı. ©UN News
Çoğu savaşta siviller en ağır bedeli öder. Birleşmiş Milletlerin tahminine göre çatışmalarda her gün 100 kişi hayatını kaybediyor. 2001-2021 yılları arasında, 11 Eylül sonrası doğrudan sonucu olarak 387,000 kişinin hayatını kaybettiği ve hayati önem taşıyan altyapının tahrip edilmesi gibi savaşın dolaylı etkileri nedeniyle birçok kişinin de büyük sıkıntılar yaşadığı [düşünülüyor] (https://watson.brown.edu/costsofwar/costs/human). Ukrayna’daki yoğun savaşın ilk 100 gününde Rusya Federasyonu gelişigüzel ateş açmaktan vazgeçip bilinçli olarak sivilleri ve sivil altyapıları hedef almaya geçince 4,339 sivil hayatını kaybetti, 5,246 kişi yaralandı. Bu sayılar doğrulanamadığı için büyük olasılıkla çok daha yüksek olabilecek kayıp sayısını kapsamıyor. 100 günlük savaştan sonra neredeyse 5 milyon Ukraynalı Avrupa’da mülteci durumuna düştü ve 7 milyondan fazla kişi ülke içinde yer değiştirdi. Birçok kişi keyfi cinayetlere şahit oldu, hayati önemi olan altyapıya erişim eksikliği ve cinsel şiddeti bizzat yaşadı.
Sivillerin korunması savaşın önemli bir unsurudur ve her türlü çatışma için – hibrid savaştan kontrgerilla harekâtına ve düşmanın sivillere zarar verdirecek taktikler kullandığı büyük çaplı askerȋ operasyonlara kadar – etik ve stratejik bir zorunluluktur. Afganistan ve Orta Doğu’da yirmi yıl boyunca yürütülen askerȋ operasyonlar ve güvenlik kuvveti yardımı bizlere askerȋ operasyonların ve güvenlik ortaklıklarının başarılı olması için sivil kayıpların azaltılmasının şart olduğunu göstermiştir. Bu bulgu kabul edilip ele alınmazsa, sivillere verilen zarar silahlı kuvvetler hakkındaki olumsuz algıyı güçlendirir, kuvvetlerin korunmasına yönelik sorunlar yaratır ve güvensizlik ve radikalleşmeyi kamçılar. Ukrayna’daki savaş 5. Maddenin NATO ile ilgili senaryolarında riskin daha da yüksek olacağını gösteriyor. Sivilleri başkalarının eylemlerinden korumak ve kendi operasyonlarından gelebilecek zararı azaltmak başarılı bir savunmanın anahtarıdır. Siviller iyi korunurlarsa, dirençleri ve istikrar ve kalıcı barışa verecekleri destek de artar.
Silahlı kuvvetler temellerini Uluslararası İnsani Hukuka dayandırırlar ve günlük operasyonlarında güçlü koruyucu önlemler benimserlerse, sivillere kendi operasyonlarından gelebilecek hasarları azaltabilir ve onları düşmanların eylemlerinden kaynaklanacak zararlara karşı koruyabilirler. Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik Yardımı Kuvvetinin (ISAF) misyonu sırasında Müttefikler sivillere gelecek zararı azaltmak için yenilikçi çözümler uyguladılar; NATO 2016 Varşova Zirvesinde Sivillerin Korunması Politikasını onayladı, bunu bir askerȋ Kavram (2018) ve bir uygulama El Kitabı (2020) ve NATO kuvvetlerini sınayacak bir dizi tatbikat izledi. Ancak bu Politika öncelikli olarak kontrgerilla operasyonlarındaki deneyimleri esas aldığından, olası 5. Madde operasyonları ile olan bağlantısının ne kadar iyi anlaşıldığı ve işlevselleştirildiği pek net anlaşılmıyor.
Bu nedenle 2022 Stratejik Kavramı, Sivillerin Korunmasına olan taahhüdün yinelenmesini ve uygulanmasını destekleyecek siyasi yönlendirmeyi garanti edecek eşsiz bir fırsattır. Avrupa’daki güvenlik ortamının belirsizliği göz önüne alınırsa, NATO ve bireysel olarak Müttefiklerin sivilleri siyasi yönlendirme, askerȋ doktrin, standart operasyon prosedürleri ve eğitim vasıtasıyla koruma yönündeki değerlere dayalı taahhütlerini ayrıntılarıyla açıklamaları şarttır. Nihai amaç NATO üyesi ülkelerin ve İttifak’a tahsis edilmiş kuvvetlerin – NATO Mukabele Kuvvetinden Kuzey-Doğu Çok Uluslu Kolorduya ve Güçlendirilmiş İleri Karakola kadar – kendi operasyonlarında sivillere verilen zararı azaltmalarını ve sivilleri başkalarının vereceği zararlardan korumalarını sağlamaktır. Kavram daha yolun başındadır ve Korumaya yönelik çalışmaların çoğu ancak Kavramın kabulünden sonra NATO kuruluşları ve ulusal hükümetler tarafından yapılacaktır. Yine de Kavram, fikir birliğinin geliştirilmesinde, arzu edildiği takdirde ilgili eğilimlere kılavuzluk hizmeti sunmakta ve öncelikleri ve daha ileri çalışmaların yönünü belirlemekte çok önemli bir rol oynar.
Sivillerin Korunmasındaki mevcut eğilimler
NATO’nun planlaması büyük olasılıkla gelecek on yılda Sivillerin Korunmasını şekillendirecek olan birbirinden farklı dört önemli eğilimi dikkate almalıdır. Büyük güçler arasında yüksek yoğunluklu savaşın yeniden canlanması beraberinde çatışmanın yayılması ve tırmanması tehdidini de getirir. Büyük güçlerin katıldığı çatışmalar artık geçmiş bir olay olmaktan çıktı; tam tersine, başa çıkılması gereken bir tehdit haline geldi. Müttefikler Doğu kanadında savunmalarını takviye etmeye hazırlanırken Sivillerin Korunması Politikasını kuvvetlerin durumunu şekillendirecek strateji ve faktörlerin temel unsuru olarak ele almalıdırlar. Müttefikler, aynı zamanda, Baltık devletlerinin ‘[topyekûn savunma] (https://www.rand.org/pubs/external_publications/EP67342.html)’ pozisyonunlarını, bunun Sivillerin Korunması Politikası üzerinde olabilecek etkilerini, insanların büyük çaplı hareketliliğini de dikkate almalılar ve Sivillerin Korunması Politikası konusundaki bilgilerini ve seferȋ operasyonlardan kazandıkları deneyimleri kendi topraklarında uygulamalıdırlar.

NATO Sivillerin Korunması Politikasını 2016’da, Varşova Zirvesinde onayladı. Bunu bir askerȋ Kavram (2018), bir Uygulama El Kitabı (2020) ve NATO kuvvetlerini sınayacak bir dizi tatbikat takip etti. Resim: NATO Afganistan’da sivilleri korumaya çalışıyor. ©VOX
Çatışmalar tırmandığı takdirde şehir savaşları büyük güçlerin çatışmasını daha da kızıştırabilir: Ukrayna’daki savaş şehirlerin stratejik değeri ve ülkenin yaşantısındaki rolünün savaşı sokaklara taşıyabilme olasılığını ima ediyor. Yeraltı dâhil zor arazi şartları, siviller ve askerȋ düşmanları ayırt etmekteki güçlükler, askerȋ hedeflerin sivil altyapıya yakınlığı, etkili komuta ve kontrolü sürdürmekte ortaya çıkan zorluklar ve kısa mukabele zamanı şehirleri ordular açısından zorlayıcı bölgeler haline getiriyor. Siviller açısından, yerleşim alanlarında patlayıcıların kullanımı ve tahrip edilen altyapının (hastanelerden elektrik santrallerine kadar) yan etkileri ile ortaya çıkan hasar şehirleri yaşanamaz hale getirebiliyor. Bu özellikle düşmanın gelişigüzel saldırdığı veya bilinçli olarak sivilleri hedef aldığı durumlarda görülür: Ukrayna’da Rusya Federasyonu kuvvetlerinin sivil hedefleri bombaladığı, nükleer bölgeleri tehlikeye attığı ve sivillerin güvenli şekilde çatışma alanı dışına geçişlerini engellediği söyleniyor.
Yüksek yoğunluklu kinetik operasyonlar eşiğinin altında kalan hibrid savaş büyük güçlerin arsenallerinin ayrılmaz bir parçası haline geldi. Güvensizlik tohumları ekmek ve çatışmaların sonlandırılmasını daha zorlaştıran şartlar yaratmak için [kullanılan] (https://civiliansinconflict.org/publications/policy/entering-the-grey-zone/) hibrid savaş, çoğu kez enformasyon savaşının önemli bir unsurudur zira sivil ölü ve yaralı sayılarının manipüle edilmesine, silah olarak kullanılabilmesine ve enformasyon alanına hâkim olmakta kullanılmasına imkân sağlar. Ukrayna savaşı ile ilgili ilk araştırmalar, tepkileri ve bireysel kararları biçimlendiren dezenformasyon taktiklerinin fiziki hasara da yol açabildiklerini gösteriyor.
Son olarak, iç savaşlar büyük olasılıkla tüm dünyada en önde gelen çatışma türü olarak kalacaklardır. Güvenlik güçleri ve devlet dışı aktörlerin acımasız davranışları sivillere yönelik şiddet döngülerine yol açarak çatışmaları uzatabilir ve kalkınmayı on yıllarca geri götürebilir. Dış aktörlerin sık sık işe karışmaları — güvenlik yardımı adı altında veya çatışma ve diğer hassas durumlarda askerî ve güvenlikle ilgili görevler yapan Özel Askerî Şirketlerin (PMCs) kullanılması ile — savaş alanında karışıklık yaratabilir ve sorumluların belirlenmesini daha da zorlaştırabilir. Özel Askerî Şirketlerin faaliyetleri sivillerin karşı karşıya olduğu riskleri daha da arttırabilir; ayrıca net olmayan bir komuta-kontrol zinciri altında çalışan çok çeşitli aktörlerin bulunması savaşta yaşanan suiistimallerin sorumlusunun belirlenmesini zorlaştırır.
Sivillerin Korunması nasıl öncelikli hale getirilebilir
NATO alanı içindeki ve dışındaki çatışmaların etkilerinin sivillerin zayıf noktalarını ve karşı karşıya oldukları riskleri arttırdığı göz önüne alındığında, NATO bugün Sivillerin Korunması yönündeki siyasi taahhüdünü yinelemek ve güçlü bir yönerge ve uygulama rehberi yayınlayarak NATO ve ulusal kuruluşlar nezdinde Korumaya öncelik sağlamak için eşsiz bir fırsata sahiptir. Bu durum üye ülkeler ve İttifak kuruluşlarının Sivilleri Koruma konusuna üç temel boyutta öncelik tanımalarına yol açacaktır:
- Müttefik ülkeleri ve halkları korumayı hedefleyen bir İttifak için değerlere dayalı bir zorunluluk olarak, ki bu da Koruma politikasının NATO ve ulusal kuruluşlarda öncelik kazanmasını sağlayacaktır;
- Silahlı kuvvetlerin sivilleri çatışmanın en kötü etkilerinden korurken siyasi hedefleri desteklemesini sağlayan etkili stratejinin vazgeçilmez bir unsuru olarak; ve
- Bir ülkenin dirençliliğinin temel unsuru olarak.
Ancak yapılan bu siyasi taahhüt sadece bir başlangıç ve bir uygulama yetkisi olmalıdır. Pratik açıdan bakıldığında, NATO Kuvvetlerinin gerek kendi topraklarındaki olası düşmanca eylemlere karşı, gerekse bu siyasi taahhüdü askerî prosedür ve varlıklara dönüştürebilecek yeni süreçlere hazırlanmak için üstlenebilecekleri birkaç temel eylem vardır. NATO bunları uygulanacaklar olarak not edebilir.

Rusya Federasyonu kuvvetleri Ukrayna’da sivil alt yapıyı tekrar tekrar bombalamış, nükleer merkezleri tehlikeye atmış ve sivillerin çatışma alanlarını güvenle terk edebilmelerine izin vermemiştir. ©Energy Connects
Öncelikle, NATO ve Müttefik hükümetlerin kendi eylemlerinden kaynaklanacak hasarı en aza indirmek için sivillerle düzenli, anlamlı görüşmeler yapmaları gerekir. Bu görüşmeler yetenekler, süreçler, iletişim kanalları ve toplum ve sivil halkın savaşa angaje olması ile ilgili proaktif alışkanlıklar geliştirilmesini kapsamalı. Tüm bunlar silahlı kuvvetlerin gerek operasyon ortamını, gerekse askerî varlık ve operasyonların siviller üzerindeki etkilerini daha iyi anlamalarına ve çatışma sırasında sivillerin nasıl davranacaklarını daha iyi tahmin etmelerine yardımcı olur. Silahlı kuvvetler operasyon alanlarında sivillerin desteğini sağlamak ve sürdürmek istiyorsa, toplumun angajmanı – bu tür bağların sivilleri tehlikeye atabileceği durumlarda göz önünde olmadan yürütülür – şarttır. Barış zamanında, NATO dışı unsurlar, sivil makamlar ve sivil toplum örgütleri de süregelen diyalog, planlama ve tatbikatlarda değişen güvenlik ortamından en fazla etkilenen NATO kuruluşları ve Müttefikleri için (Balkan devletleri, Polonya ve Güçlendirilmiş İleri Karakola katkıda bulunan Müttefikler dâhil) değerli ortaklar olabilirler.
İkinci olarak, İttifak sivilleri korumak için elinde bulunan süreçlerden — NATO Savunma Planlama Süreci, Aşamalı Mukabele Planları, geniş kapsamlı tatbikat mimarisi — maksimum yarar sağlamalıdır. Burada amaç sivilleri korumak için gerekli olan yeteneklerin de (istihbarat varlıkları, askerlerin eğitimi, Sivil-Askerî Etkileşim birlikleri için gereken kaynaklar) savaş yetenekleri kadar ciddiye alınmasını ve sağlam standartların tüm İttifak çapında kabul edilmesini sağlamaktır. Aralarında Afganistan’da Uluslararası Güvenlik Yardımı Kuvveti (ISAF) tarafından geliştirilen ve denenen Sivillere Verilen Hasarların Takibi hücrelerinin de bulunduğu bu süreçler Sivilleri Koruma konusunda ortaya çıkan iyi uygulamaların daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilirler. Planlamanın içine dâhil edilen, iyi donanımlı ve tatbikatlarda denenmiş olan Sivillere Verilen Hasarların Takibi hücreleri sivillerin zarar gördüğü olayları izleyip analiz edebilir ve sivil vakaları azaltacak, önleyebilecek veya hafifletebilecek taktik ve operasyonel değişiklikler önerebilirler. Ayrıca ülkeler de sivillerin zarar görmesi durumunda mukabeleyi kolaylaştıracak, sadece zararı hafifletmek değil daha iyi sivil-asker ilişkileri geliştirecek prosedürler — tıbbi yardımdan zararı karşılama mekanizmalarına kadar — oluşturmayı ele almalıdır.
Üçüncü olarak, Müttefiklerin sivillerin ve sivil altyapının bilerek hedef alındığı çatışmalar konusunda yaklaşımlar geliştirmeleri ve bunları duyurmaları gerekecektir; Suriye ve [Ukrayna’da] (https://news.un.org/en/story/2022/03/1113782) edinilen deneyimler bunun olası bir senaryo olduğunu gösterdi. Bunu yapabilmek için Müttefik silahlı kuvvetlerinin sivilleri başkalarının eylemlerine karşı korumanın öncelik haline geldiği durumlara hazırlamaları ve askerî operasyonlar, istihbarat toplama ve NATO üyesi olmayan unsurlarla aralarındaki bağlantıları erken uyarı ve sağlam sivil-asker işbirliğine olanak sağlayacak şekilde biçimlendirmeleri gerekecek.
Dördüncüsü, 5. Madde operasyonlarına hazırlıklı olmanın öneminin artması, Müttefiklerin güvenlik kuvveti yardımını (terörle mücadele bağlamında sunulan güvenlik yardımı da dâhil) ihmal edebilecekleri anlamına gelmez. NATO’nun işbirliğine dayanan güvenlik ortaklıkları daha şimdiden sağlam Koruma standartlarının ortak ülkeler tarafından kabul edilmesini destekleyecek yollar sağladılar. Son zamanlarda kazanılan deneyimler ve ortaklarca uygulanan inovatif çözümlerin yanı sıra hem sivillere verilen zararın türleri hem de bunlara karşı girişilen tepkiler konusunda Ukrayna’daki savaştan alınan dersler, başka ülkelere de hazırlıklılık konusunda yardımcı olmak için NATO’nun ortaklık paketlerine dâhil edilmeli.

Diğer girişimlerin yanı sıra, NATO’nun elindeki NATO Savunma Planlama Süreci gibi süreçlerden maksimum yarar sağlaması gerekir. ©Royal Air Force
Güvenlik ortamı değiştikçe ve NATO yeni sorunlarla karşılaştıkça çatışmalarda Sivillerin Korunmasının önemi değişmez. Yeni şartlar beraberinde yeni müdahale şekillerini getirir ve bölgesel savunma konusunda yapılan hazırlıklar seferî kriz yönetimi ile ilgili olanlardan çok farklı görünebilir. Ama temel prensip aynıdır: Sivillerin Korunması sadece silahlı kuvvetlerin ana görevi olan savaşmanın yanı sıra yaptıkları bir iş değildir; daha ziyade askerî planlama ve operasyonların çok önemli bir unsuru ve NATO’nun öncelik vermesi gereken temel yeteneklerden biridir. NATO Avrupa’ya yönelik duruşunu yeniden yönlendirirken Müttefik operasyonlarının son yirmi yılda sağladığı çok sayıdaki yeni uygulama ve yaklaşımlardan yararlanabilir; İttifak içindeki süregelen süreçler — yeni Stratejik Kavramdan insanların güvenliği konusundaki yaklaşımlar üzerindeki çalışmalara ve Sivillerin Korunmasının uygulanmasında atılacak adımlara kadar — Sivillerin Korunması ile ilgili fikirlerin NATO faaliyetlerinin her birine entegre edilmesi için birer fırsattır.
Sivillerin Korunması son anda faaliyetlere dâhil edilecek bir şey değildir: iyi denenmiş yaklaşımlar, destekleyici düşünce yapıları ve NATO kuvvetlerinin sivilleri en iyi ne şekilde koruyup destekleyebileceklerini anlamalarını sağlayacak kalıcı yetenekler gerektirir. Bu da sadece kuvvetlerin etik zorunluluklarını yerine getirmelerine yardım etmekle kalmayacak, aynı zamanda direnci kuvvetlendirecek ve sivil-asker işbirliğini daha etkili hale getirecek bir yatırımdır. Güvenin olmadığı bir çağda bu yatırıma öncelik verilmesi daha da önemlidir.