Dr. Jacquelyn Davis, 21. yüzyılın güvenlik tehditleri konusunda NATO’yu hızla harekete geçirme konusunda gerçekten modern bir yaklaşıma sahip olabilmesi için İttifak’ın akıllıca harcama, daha çok taahhüt ve daha açık planlama yapması gerektiğini ifade ediyor.
11 Eylül’den sonraki dönemde NATO ulusları savunma harcamalarındaki düşme trendini ele almalı ve transatlantik savunma ilişkisinin korumaya değip değmediğine artık kesin olarak karar vermelidirler. Çok kısa süre önce Unified Protector Operasyonunun teşkil ettiği emsal pek yüreklendirici değildi.
Avrupalı NATO müttefikleri savunma bütçelerini arttırmaya hazır değillerse ABD’nin Libya’da gereken temel yetenekleri sağlayıp “perde arkasından yönetme” politikası asla başarılı olamaz. Müttefikler de toplu olarak İttifak’ın karşısındaki yeni güvenlik tehditlerine karşı kuvvet kullanma konusundaki temel sorularla yüzleşmelidirler.
Ve NATO’nun devlet dışı oyuncuların düzensiz ve asimetrik tehditlerine karşı sistemli bir planlama konusundaki ihtiyacı yeni stratejik kavramda vurgulanmamış olabilir. Bu nedenle 5 Madde (birine yapılan tehdit hepsine yapılmış demektir) ile ilgili planlama konusunda da yeni bir düşünce geliştirilmesini gerektirmektedir.
Yalnız-kurt teröristlerine, uzay tehditleri ve siber tehditlere, enerji güvenliğine, kitle imha silahlarına ve bunların terör örgütlerinin bu konularla bağlantılarına bakın.
Lizbon’da yapılan son zirve toplantısında 5. Madde’de belirtilen savunmanın NATO’nun temel misyonu olduğu tekrar teyit edilmiş olmasına rağmen bunun 21. yüzyıl ortamında ne anlama geldiği hala tartışılıyor. Güvenlik sorunları yelpazesi bugün gerek devlet gerekse devlet dışı oyuncuların elindeki asimetrik biçimde kullanılan üstün teknoloji ürünü silahlardan korku saçıp siviller arasında ağır kayıplara yol açan daha düşük teknolojili silahlara kadar uzanıyor. Bunların çoğu İttifak’ın (ve Batı’nın) zararı minimuma indirme, sivil halka zarar vermekten kaçınma ve operasyonları mümkün olan en kısa sürede bitirme ilkeleri üzerine kurulmuş olan savaş kavramının dışında kalıyor.
Ve olay sadece bu tehditler değil. Yalnız-kurt teröristlerine, uzay tehditleri ve siber tehditlere, enerji güvenliğine, kitle imha silahlarına ve bunların terör örgütlerinin bu konularla bağlantılarına bakın. Bunlar hepsi akla 5. Madde’nin bugünün dünyasındaki anlamı ve nasıl kullanılması gerektiği konusunda sorular getiriyor.
Ancak yeni Stratejik Kavram ile ilgili çalışmalar sırasında NATO’da 5. Madde konusunun tartışılması, toprak savunması ve seferi yetenekler konusundaki sahte bir tartışma olarak nitelendirildi. Birçok müttefikin de ifade ettiği gibi, NATO topraklarının savunması (özellikle de dış sınırları boyundaki toprakların) seferi kuvvetler gerektirmektedir. Bu nedenle NATO’nun daha hareketli, daha açık ve birlikte çalışabilirliğe daha yatkın hale gelmesi NATO’nun toprak savunması ile ilgili misyonlarını zayıflatmak değil, güçlendirir.
İttifak planlamacıları açısından esas soru, planlamanın devlet dışı oyuncuların NATO’ya saldırmak üzere devletlerden güç alıyor olmaları olasılığını yeterince göz önünde bulundurup bulundurmadığıdır.
Bu soru bir ikilem yaratmaktadır çünkü bazı üye ülkeler toprak savunması ile ilgili planlamanın hala daha geleneksel çizgilerde, özellikle de Rusya ile ilgili olası durumlar doğrultusunda yapılması ile ilgilenmekteler. Diğer müttefikler ise farklı “tehdit” anlayışları ve ulusal çıkarlar nedeniyle kuvvet pozisyonu konusunda yeni ve hatta konvansiyonel olmayan fikirlere açıktırlar.
Ayrıca toprak savunması güvenlik planlamasının esasını teşkil etse de bugünün yeni güvenlik sorunları giderek bu fikirle ters düşmektedir çünkü sınırlar balistik füzeler veya siber tehditler söz konusu olduğunda anlamsız kalmaktadır. Gelecekte karşılaşılabilecek tehditler (İran), gerekli yetenekler (füze savunması), ve bizzat kuvvetin kullanılması (ulusların talepleri) konularında her zaman fikir birliğine varılamadığı bir dönemde İttifak’ın karşısındaki esas soru kaynakların kısıtlı olduğu bir dönemde bu tür tehditlere karşı nasıl bir savunma yapılacağıdır.
Böylece Rusya ile ilgili herhangi bir olası durum ile ilgili planlama Müttefik Harekat Komutanlığı’nın (ACO) planlama görevinin önemli bir boyutu olmakla beraber NATO’nun ele alması gereken en önemli 5. Madde sorunu değildir. 5. Maddenin temel savunma ve caydırıcılık misyonları doğrultusunda İran’ın Avrupa’yı hedef alabilecek balistik füze yeteneğine sahip bir nükleer güç olarak ortaya çıkma olasılığı da göz ardı edilmemelidir.
Ancak bugünkü dünyada toprak savunmasına aynı zamanda kritik altyapının korunması, sonuçların yönetimi, bir Elektro Manyetik Darbe (EMP) saldırısını engellemek, enerji güvenliği ve siber operasyonlar da dahil olmalıdır.
Doğal olarak tüm siber saldırılar 5. Madde kapsamında bir acil durum oluşturmaz. O zaman sorulacak olan soru bir siber saldırının veya enerji altyapısına yönelik bir saldırının nasıl ve ne zaman tam anlamıyla 5. Madde doğrultusunda NATO varlıklarının savunmasını gerektirecek şekilde bir devletin desteği ile bağlantılı olabileceğidir.
Bu anlamda endişe verici olan, NATO’ya karşı bir devlet tarafından desteklenen saldırılar ve bu görevi yerine getirmekle görevlendirilen devlet dışı silahlı gruplar arasındaki bağlantıdır. Amaç saldırının nereden kaynaklandığını gizlemek veya NATO’nun böyle bir saldırıya mukabele edip etmeme konusundaki karar aşamasını zorlaştırmak olabilir. Her ne kadar henüz İran’ın İttifak’ın çıkarları açısından bir tehdit veya sorun oluşturabileceği konusunda NATO içinde henüz bir fikir birliği olmasa da, İran’ın Hizbullah’a dayanması bunun bir örneğidir.
Siber arenada devlet dışı aktörlerin bir ulus devletin desteğiyle saldırı düzenleme olasılığı da yüksektir – aynen kısa süre önce ABD ve NATO güvenlik ağlarına yapılan müdahaleler gibi.
İttifak açısından soru bu tür saldırıların güvenlik çıkarlarına zarar verme riskinin ne çapta olduğudur. Nereden kaynaklandıklarının belirlendiğini varsaysak bile, NATO ülkelerinin kuvvet kullanımı konusu bir tarafa, önleyici eylem başlatmak konusunda bile aynı fikirde olmadıkları bir dönemde onlarla ne şekilde baş edilir?
NATO’nun yeni Stratejik Kavramı ile ilgili görüşmeler sırasında bir Avrupa kentinde teröristler tarafından bir El Yapımı Nükleer Aygıtın (IND) patlatılması konusu gündeme geldi. Bu tür bir senaryoda önleyici eylem olağanüstü hal planlamasının önemli bir boyutu olacaktı. Ancak olayın sorumlusu belirlendiği takdirde değil suçlulara karşı kuvvet kullanmak, herhangi bir tür önleyici eylem konusunda bile anlaşma sağlamak zor oldu. Sorun, önleyici eylemin “mükemmel” istihbarat gerektirmesi, ve NATO’nun istihbarat yetenekleri bakımından üyesi olan devletlere dayanmakta olmasıdır.
Yeni Stratejik Kavram’ın da önerdiği gibi, gelecekte yürütülecek NATO misyonları için askeri olmayan yetenekler, sivil toplum örgütleri ve uluslararası örgütler ve NATO üyesi olmayan ülkelerle ortaklıkları kapsayan bir “kapsamlı yaklaşım”a ihtiyaç duyulabilir. Bu da İttifak’ın işleyişinde değişiklikler anlamına gelmektedir. Örneğin Fransa gibi bazı Müttefikler için de, NATO’nun sivil ajanslar ve askeri olmayan fonksiyonlarla bir ilgisi olmaması gerektiği yönündeki düşüncelerin ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
NATO’nun bir sivil olağanüstü hal planlama yeteneği mevcuttur; gelecekte gelişmesi muhtemel alanlardan biri de NATO’nun Üst Düzeyli Sivil Olağanüstü Hal Planlama Komisyonu (SCEPC) olabilir. Örneğin, gelecekte olası bir KİS olayı durumunda adli tıp ve biyometri alanlarında görevlendirmeler yapılabilir.
Önlemeye yönelik planlamanın bir başka önemli yönü de potansiyel düşmanların yetenekleri, diğer gruplarla, hükümetlerle ve ilgili taraflarla ilişkileri hakkında nitelikli istihbarata erişime duyulan ihtiyaçtır. Özel operasyon kuvvetlerinin (SOF) rolünün iyileştirilmesi ve azami seviyeye çıkartılmasına duyulan ihtiyaç NATO planlamasının önemli bir gereksinimdir.
Bu nokta, eğer NATO operasyon yürüteceği alanlarla ilgili trendler, yetenekler ve ilişkiler hakkında yeterli bilgiye sahip değilse özellikle geçerlidir. NATO, harekat alanındaki operasyonları desteklemenin yanı sıra olası kriz durumlarında planlamayla ilgili önemli bilgileri sağlayacak geniş kaynaklı bir istihbarat ağı oluşturarak bunu zaten yapmaya başlamıştır.
Kapsamlı bir strateji geliştirebilmek için İttifak’ın küresel ve geleneksel olmayan ortaklık ilişkilerine de ihtiyacı vardır. Bu, bir kriz durumunda NATO kuvvetlerinin askeri olmayan bir ajans veya uluslararası ortağı (Birleşmiş Milletler gibi) desteklediği durumlarda olabilir. Halen Afganistan’da ISAF geniş kapsamlı bir ortaklar koalisyonu – örneğin Avustralya ve Yeni Zelanda dahil – birlikte çalışmaktadır. Küreselleşme ve kapsamlı planlamanın gereği bu tür çalışmalar gelecek yıllarda daha da artacaktır. Nitekim NATO’nun 2010 Stratejik Kavramı, NATO’nun küresel bağlantıları olan bölgesel bir ittifak olduğunu açıkça belirtmektedir.
Bugün NATO kuvvetleri Libya’da da NATO üyesi olmayan ortaklarla, özellikle Katar ve Birleşik Arap Emirliklerinden, birlikte çalışmaktadır. Her iki Arap devleti de Libya’daki muhalefet güçlerini eğitmekte önemli rol oynayarak NATO’nun özel kuvvetler planlamasının temelini oluşturan “eğitmeni eğit” kavramını doğrulamışlardır. Geleceğe doğru ilerlerken, bu kurgu ve bunun yanı sıra NATO üyesi olmayan ortaklarla birlikte çalışabilirliği güçlendirme ihtiyacı giderek daha acil hale gelecektir – özellikle eğer NATO, başarı veya başarısızlığın vekaleten ve/veya ortaklarla işbirliği içinde yürütülen operasyonlara bağlı olduğu başka harekat alanlarında çalışacaksa.
NATO’nun bugüne kadar yürüttüğü tek terörle mücadele operasyonu Akdeniz’de yapılan ve engellemeye odaklanmış olan Active Endeavour operasyonudur. Terörizmi ve KİS’leri engellemeye odaklanmış olan Active Endeavour operasyonu hiçbir zaman NATO’nun gelecekteki terörle mücadele planlaması için bir şablon olarak düşünülmemiştir. NATO’daki bazı strateji uzmanları bu operasyonun daha genişletilerek deniz güvenliğini üstlenmesini önermişlerdir. Bu öneri adeta denize döşeli iletişim hatlarının güvenliğinin sağlanmasının İttifak planlamasının temel unsuru olduğu dönemleri hatırlatmaktadır.
Bu bağlamda, Mart 2011 de hazırlanan yeni İttifak Deniz Stratejisini temel alan bazı İttifak planlamacıları arasında daha kapsamlı bir deniz güvenliği yaklaşımı yönünde
bir düşünce gelişmiştir. Bu yaklaşım roller ve misyonlar konusunda AB ile net bir iş bölümü getirecektir – tabii AB’nin amaçlanan güvenlik ve savunma kimliğini gerçekten geliştirmesi kaydıyla.
Ancak, AB’nin Libya konusunda harekete geçmekteki başarısızlığı ve Unified Protector operasyonunun en zorlu kısımlarına sadece birkaç Avrupalı NATO üyesinin katılmış olması, savunma masraflarının kısıldığı bir çağda böyle bir şeyin gerçekleşmesi olasılığını bir hayli azaltmaktadır. Dolayısıyla, geleceğe doğru ilerlerken, toplu eylemler ve Avrupa güvenliği ile ilgili sorunları ele almakta en inanılır çerçevenin NATO olacağı görünmektedir. Tabii bu görüş, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupalı ortaklarının ortaya çıkmakta olan gereksinimlere angaje olmaya ve gerekli kaynakları finanse etmeye istekli olmaya devam edeceklerini varsaymaktadır.
NATO 2012 Şikago zirvesinde yeni bir yetenekler girişimi sunmayı düşünüyor. İttifak liderlerinin de bu arada çoğu kez bireysel devletler ve sivil liderin sahip olduğu temel araçlara erişim yolları düşünmeleri gerekiyor.
Bir yaklaşım, operasyonlar için kullanılacak varlıkları belirlemek ve sonra ilgili ülkelerin kaynaklarını İttifak’ın kullanımı için bir havuzda toplamalarını sağlamaktır. Bu, Genel Sekreter Rasmussen’nin “akıllı savunma yaklaşımı” olarak adlandırdığı yaklaşımdır. Bu yaklaşım, ülkelerin bireysel ihtiyaçlarına olmasına rağmen, İttifak üyelerinin hep birlikte ortak hedefleri gerçekleştirmeye çalıştıkları düşüncesinde birleşmelerini gerektirir.
Bu birçok NATO ülkesi için zor olacaktır zira silahlı kuvvetlerinin işleyişinde daha da fazla değişiklikler gerektirecektir. Ancak, savunma planlamacılarının, eğer kuvvet yapısını ve gerekli yetenekleri sürdürmek istiyorlarsa, hem zorunluluktan hem de mali kriz yüzünden kuvvetlerin rasyonelleştirilmesi ve bir havuzda toplanması gibi eski düşünce tarzlarına yönelmek ve operasyon planlaması için yeni fikirler geliştirmekten başka seçenekleri kalmayabilir.
Nitekim İngiltere ve Fransa tam da bunu yapmak için seçenekler araştırıyorlar. Hollanda ve Belçika gibi bazı müttefikler ise zaten yıllardır işbirliği yapıyorlar. Böylece operasyonel yeteneklerini kaybetmek istemeyecekleri alanlarda her ikisi önemli yeteneklerini korumuş oluyorlar. Dolayısıyla, eğer NATO ülkeleri NATO’nun güne uygunluğunu sürdürmekte ciddilerse, gelecekteki İttifak planlamaları için önemli yeteneklerin tanımlanması temel bir görevlerden biri olacaktır.
NATO’nun Afganistan ve Libya’daki operasyonlarından da görüldüğü gibi, ayaklanmaya karşı mücadele ve istikrar planlamasının temelini NATO’nun halklarını ve topraklarını korumak için gerekenden daha farklı beceriler ve angajman kuralları (kuvvet kullanımında) oluşturur. Afganistan sayesinde NATO kuvvetlerinin bu konudaki öğrenme eğrileri son derece hızlı yükselmiştir.
Ancak NATO planlamacılarının önündeki soru, İttifak’ın yakın zamanda tekrar NATO sahası dışında böylesi iddialı bir operasyona katılıp katılmayacaklarıdır. Libya konusundaki tartışmalarda da görüldüğü gibi, böyle bir şey için siyasi açıdan fazla bir istek yoktur. Büyük ihtimalle ulus oluşturma becerilerini gerektirebilecek çatışma sonrası istikrar operasyonları aşaması konusunda ise çok daha azdır.
Ancak, ufukta görünen diğer sorunlar bazı NATO Müttefikleri katılmaya istekli olmasalar bile NATO’nun angajmanını gerektirebilir. Açıkçası, eğer İttifak yeni çağın getirdiği sorunlar ve tehditlere cevap verebilecek bir örgüt olmak istiyorsa, bunu yapabileceğini göstermek önemli olacaktır. Bu özellikle de bazen NATO’nun toplu eylem ve işbirliğini en üst düzeye çıkarmasını önleyen hantal İttifak süreçlerinden bıkmış olan şüpheci bir Kongre ve diğerleri açısından önemli olacaktır.