Çin'in ileri gelen gazetelerinden biri için çalışan Xinghui Zhang NATO ile ilgili görüşlerinin nasıl değiştiğini anlatıyor ve NATO’nun geleceği üzerinde daha çok yoğunlaşması gerektiğini ileri sürüyor.

Batı ile Çin arasında bir yakınlaşma sağlanması için tasarlanan ilk girişimlerden biri 1970’lerde Başkan Richard Nixon tarafından başlatıldı. © Oliver Atkins
)

Batı ile Çin arasında bir yakınlaşma sağlanması için tasarlanan ilk girişimlerden biri 1970’lerde Başkan Richard Nixon tarafından başlatıldı.

© Oliver Atkins

Bugünkü Şanghay: Çin’in silueti değiştikçe NATO’ya yaklaşımı da değişmeli mi?
)

Bugünkü Şanghay: Çin’in silueti değiştikçe NATO’ya yaklaşımı da değişmeli mi?

Yazıma NATO’nun bir zamanlar benim için ne ifade ettiğini anlatarak başlamak istiyorum. NATO benim için operasyonları gizemli, coğrafi olarak çok uzak ve düşman bir örgüttü. Bu görüşüm Soğuk Savaş boyunca—ve daha sonraki belirli dönemlerde de—devam etti.

Neden mi? NATO’nun operasyonları ‘gizemli’ idi çünkü politika yapma süreci pek anlaşılır değildi ve faaliyetlerinin Çin’in siyasal, ekonomik veya sosyal yaşamı ile hiçbir ilgisi yoktu. ‘Coğrafi açıdan çok uzak’tı çünkü tüm üyeleri Batı Avrupa veya Kuzey Amerika ülkeleriydi. ‘Düşman’ bir örgüttü çünkü temel amacı eski Sovyetler Birliği’nin Komünist Bloku’nun önünü kesmekti.

Bu nedenlerden dolayı ben bir zamanlar NATO’yu büyük bir ‘yabancı’ olarak görüyor ve Amerika’nın ‘global hakimiyetini’ genişletmek için kullandığı bir araç olduğunu düşünüyordum. Dolayısıyla Çin ile NATO arasında hiçbir ilişki olmaması doğaldı.

Sonra 1999’da NATO Miloseviç rejimine karşı düzenlediği hava saldırıları sırasında Belgrat’taki Çin Büyükelçiliğini bombaladı. Üç Çin vatandaşı öldü. NATO ile Çin arasındaki ilk doğrudan temasın bu kadar kötü şartlar altında gerçekleşeceğini hiç kimse tahmin edemezdi.

O tarihte ben China Youth Daily gazetesinin Pekin’deki merkezinde gazeteci olarak çalışıyordum. Ben de öfkeli meslektaşlarımın duygularını paylaşıyordum. Sokaklarda Çin toplumunun her kesiminden vatandaşların gösteri yürüyüşlerini ve protestolarını izledim.

Çin halkının kalbine nefret tohumlarını serpen, elçiliğin bombalanma olayı oldu—ve bu olay Çin ile NATO arasında her hangi bir ilişkiyi tamamen imkansız hale getirdi.

Çinliler insan gereksiz şeylerden vazgeçmeyi bilirse başarılı bir yaşam sürebilir derler. Bence bu NATO için de geçerlidir.

2007’nin sonunda gazetemin büro şefi olarak Brüksel’e geldim. Bu da NATO’yu çok yakından izlememe, ve ‘NATO gerçekten nedir,’ ‘NATO nereye gidiyor,’ ve ‘NATO nasıl dönüştürülüyor’ gibi sorular üzerinde dikkatle düşünebilmeme olanak sağladı. Vardığım sonuçları aşağıda özetleyeceğim.
Bugün dünyada çok büyük değişiklikler ve düzenlemeler gerçekleşmektedir. Dünya sistemindeki tüm oyuncuların temel eğilimlerin bilincinde olmaları, ve bu eğilimlere bakarak kendi konumlarını belirlemeleri gerekmektedir.
Ben üç temel eğilim görüyorum.
Birincisi, artık kutuplaşmanın yerini işbirliğinin almış olmasıdır. NATO düşmanca bir ortamda gelişmiş bir örgüttür. NATO’nun bu kutuplaşma ideolojisinden kurtulup kurtulamaması uluslararası toplum içinde başarıyla dönüşüm geçirip geçiremeyeceğini belirleyecektir.
İkinci olarak, barış artık ortak evrensel hedef haline gelmiştir. Dünyadaki en güçlü askeri grup olan NATO dünyaya anlaşmazlıkların askeri yollarla çözülmesinin gerekmediğini göstermek gibi büyük bir sorumluluk taşımaktadır.
Üçüncü olarak, tüm devlet ve devlet dışı oyuncuların karşılıklı çıkarları daha fazla ekonomik ve sosyal kalkınmaya dayanmaktadır. NATO (kendi gelişmesinin dışında) tüm insanlığın barış içinde kalkınacağı bir ortama katkıda bulunmalıdır.
NATO değişen dünyadaki bu üç eğilime dayanarak dönüşümünün stratejik yönünü açıkça ortaya koyacaktır. Kısa vadedeki zorluklardan etkilenmeden uzun vadeli misyonlarının yol haritasını çizecektir. Bir Çin şiirinin dediği gibi, “süzülüp giden bulutların görüşü kapatmasından korkmadan — zira zaten artık zirvede.”

.

Sovyetler Birliği ve Komünist İttifakı’nın dağılmasından beri NATO dört şekilde sürekli bir dönüşüm geçirmektedir.

Birinci olarak NATO üye sayısını arttırmaktadır. Doğuya doğru genişleme turunda on eski komünist ülkeyi, veya Sovyetler Birliği’nin eski cumhuriyetlerini üyeliğe kabul etmiştir. 2009’da iki ülke daha listeye dahil olacaklardır.
İkinci olarak NATO alan-dışı kampanyalar başlatmıştır. NATO komünizmin etkilerini sınırlamak ve Batı Avrupa’yı savunmak amacıyla tasarlanmıştı. NATO’nun misyonunun coğrafi alanları kurucuları tarafından açıkça belirlenmişti. Ancak soğuk savaştan sonraki dönemde NATO Bosna ve Hersek, Kosova ve Afganistan savaşlarına doğrudan dahil oldu; Afrika Birliği’nin Darfur’da barışı koruma misyonunu genişletmesine yardımcı oldu. Bu arada Irak’ın geçiş döneminde rol oynamaya devam etmekte.
Üçüncü olarak, NATO çeşitli ortaklık programları vasıtasıyla dünya çapında bir ağ kurmuştur. Global etki alanını genişletmek için dünyadaki çeşitli ülkelerle farklı ortaklık programları oluşturmuştur. Örneğin, Barış İçin Ortaklık, Akdeniz Diyaloğu, İstanbul İşbirliği Girişimi, vb. Bu programlar NATO’nun her kıtada birçok ülkeye ulaşmasını sağlamaktadır.
Dördüncü olarak da NATO’nun kendisini her şeye kadir bir dev haline getirmeyi amaçlandığına inanıyorum. NATO özünde askeri bir savunma örgütüdür. Ancak bence 1999 Kosova Savaşında ve Afganistan’daki terörle mücadele sırasındaki faaliyetlerinde bunun tam dersini sergilemiştir. Diğer yandan NATO savunma örgütlerinin pek karışmadığı alanlarda faaliyetlerini giderek genişletmektedir. Örneğin, NATO küresel ısınma, enerji güvenliği, eğitim öğretim programları gibi işlerle de ilgilenmektedir.
Bir Çin atasözü insan gereksiz şeylerden vazgeçmeyi bilirse başarılı bir yaşam sürebilir der. Bence bu NATO için de geçerlidir. Bu nedenle NATO politika yapıcılarının NATO’nun en iyi yapabildiği işleri bir öncelik sırasına sokmaları akıllıca olur

Çin’in NATO ile hiçbir resmi ilişkisi olmayan büyük bir global güç olduğunu görmek pek zor değildir.

Terörizm tüm dünya için somut bir tehdit oluşturmaktadır. 11 Eylül saldırılarından sonra NATO odak noktasını hızla terörle mücadeleye çevirmiştir. Ağustos 2003 tarihinden beri NATO Afganistan’daki uluslararası barışı koruma çalışmalarına öncülük etmektedir. Ancak şu ana kadar NATO’nun öngörülebilir bir gelecekte bu belirlenmiş hedeflere ulaşabileceğini kanıtlayan bir belirti yoktur. NATO’nun Afganistan’daki operasyonlarının başarısız olması, varlığının ne kadar gerekli olduğu konusundaki şüpheleri arttıracaktır. Dolayısıyla NATO’nun Afganistan’daki misyonuna öncelik vermesi ve kendini bu görevi başarmaya adaması gerektiğini iddia ediyorum.
Afganistan’da güvenlik ve istikrarın sağlandığını görmek tüm ülkeler için önemlidir. Irak’taki savaş Batıdan ihraç edilen özgürlük ve demokrasinin işe yaramadığını göstermiştir. Eğer NATO Afganistan’da başarılı olmak istiyorsa Irak’tan ders almak zorundadır. Bence öğrenmesi gereken temel ders, dünyanın geri kalanının anlayış ve işbirliğini kazanmak, ve aynı zamanda geleneklere, tarihlere ve kültürlere saygı duymak zorunda olduğudur.
Genişleme konusuna gelince, NATO’nun durup “önceki genişleme turlarının meyvelerini hazmetmesi” gerektiğini düşünüyorum. Soğuk Savaştan sonra NATO üyelerinin sayısını 16’dan 26’ya çıkardı; önümüzdeki yıl bu sayı 28’e çıkabilir. Ancak üye sayısının artması anlaşmazlıklara yol açma ve fikir birliği ile politika belirleme kapasitesini zayıflatma riskini de beraberinde getirir. NATO liderlerinin örgütün iki katmanlı bir örgüt haline gelmesini önlemeleri gerekir.
Gürcistan krizi öncesinde ve sonrasında Rusya’ya karşı aldığı önlemler NATO’nun zayıf noktasını ortaya çıkarmıştır: Fransa ve Almanya NATO’nun daha büyük bir rol oynamasını istememişler, NATO’nun Rusya karşısındaki kozu sınırlı kalmıştır. NATO’nun doğuya doğru genişlemeyi sürdürmesi Rusya ile ilişkilerinin bozulmasına ve Çin’in tetikte beklemesine neden olmuştur. Dünyada NATO tarafından oluşturulan ilişkilere bakıldığında Çin’in NATO ile hiçbir ilişkisi olamayan büyük global güçlerden biri olduğunu görmek zor değildir.
Geçtiğimiz altı yıl içinde NATO ve Çin aralarında yavaş yavaş bazı resmi temaslar ve akademik değişimlerde bulunmaya başlamışlardır; bu da her iki tarafın da Belgrat büyükelçiliğinin bombalanması olayını arkalarında bırakmaya başladıklarını gösterir. Eğer NATO ve Çin bu karşılıklı anlayışı daha da kuvvetlendirirlerse, aralarında bir tür resmi ilişki kurmaları mümkün olabilir. Ancak bu iki taraflı bir iştir; NATO ve Çin birlikte çaba sarf etmek zorundadırlar.
Konfiçyüs “ancak 60 yaşından sonra diğer insanların sözlerindeki doğru ve yanlışı ayırt edebilmeye başladım” der. 2009 yılında NATO 60 yaşını dolduracak. Konfiçyüs’ün sözlerinin NATO için de geçerli olmasını diliyorum.