Julian Lindley-French ve James Townsend Bükreş’de zor soruların sorulacağını söylüyorlar. Tatmin edici cevaplar olmadıkça İttifak yeni yüzyılın güvenlik tehditlerinin gereklerine uyum sağlayamaz
NATO’nun Bükreş Zirvesi büyük bir önem taşımaktadır. Zirve İttifak’ın toplu irade ve inancının sınavdan geçtiği bir tarihe rastlamaktadır.
NATO konusundaki tartışmaların hepsi şu basit fakat önemli soruyu içermektedir: İttifak NATO’nun dünyasında ortaya çıkmakta olan çeşitli yeni tehdit ve sorunlarla baş edebilecek stratejik hayal gücüne sahip mi?
Enerji konusundaki rekabet, kitle imha silahlarının yayılması, global boyuttaki terörizm, pandemikler, küresel ısınma, siber-savunma, hayati altyapının kesintiye uğratılması veya tahrip edilmesi, ve, tabii ki Afganistan 2008-2011 döneminde gerçekleşecek bir dizi zirve toplantısının kasvetli zeminini oluşturuyor. Tüm bunlar İttifak’ın başarıya yönelik planlama mı yaptığını yoksa başarısızlığa mı hazırlandığını gösterebilir.
Stratejik bir dönüm noktasında bulunuyoruz ve tüm çelişkilerine rağmen Batının tek gerçek stratejik örgütü olarak NATO 21. yüzyılda stratejik bir etki yaratabilmek konusunda hala Batının tek umudu olmaya devam ediyor.
Bu amaçla, bu dönem içinde strateji ile etki arasındaki ilişkiyi yeniden İttifak planlamasının temeli olarak kabul eden yeni bir stratejik kavram mutlaka oluşturulmalıdır. Ancak o zaman NATO bu yeni stratejik dönemde halklarına hizmet verebilmesi için şart olan stratejik güvenlik ve savunma merkezi haline dönüşebilir.
Bükreş gündemi bu anın önemini teyit ediyor. 1990’lardan kalan işlerin yanı sıra 2000’lerin sorunları da masada—Adriyatik Üçlüsü’nü de içerecek olası genişleme, Afganistan konusunda geniş kapsamlı bir politik askeri plan, Kosova’nın geleceği, NATO Mukabele Gücü’nün nereye gittiği, rafa kaldırılmış bulunan NATO-AB çelişkisinin ne olacağı, füze savunması ve hatta belki yeni bir tür stratejik kavram konusundaki ön tartışmalar.
Yapı güç gerektirir ama güce yön veren vizyon ve fikirlerdir, ve bu da gerçekten cesaret ve vizyon gerektirir.
Sorun sadece NATO’dan kaynaklanmamaktadır. NATO’nun ne kadar iyi olduğu ancak üyelerinin ne kadar istekli olduklarına ve toplu iradelerine bağlıdır. Karargah reformu ve yeni entegre savunma planlama süreci NATO’nun stratejik açıdan ne dereceye kadar doğru bir yönde ilerlediğini gösterir.
Ancak hala birçok NATO ülkesinin bölgesel ve taktik düşünce yapılarından kaynaklanan derin bir ikilem mevcuttur. Bu nedenle NATO’nun ne kadar istekli olduğu konusu Bükreş zirvesinde ele alınmalıdır; ancak bu konudan kaçınılacağa benziyor. Maalesef isteklilik konusundaki bu ikilem İttifak konusundaki temel soruyu gizlemektedir: Planlama ne amaçla yapılacak? İttifak’ın karşı karşıya olduğu geniş tehdit ve sorun yelpazesi karşısında NATO ülkelerinin ne tür silahlı kuvvetlere ihtiyacı var, ve bunlar nasıl örgütlenecek ve maliyetleri nasıl karşılanacak?
Nitekim ister NATO isterse AB olsun, savunma yatırımlarına ayrılacak mali ve insan kapitali sınırlı olduğu için Batı hala çeşitli güvenlik görevlerini (ki savunma bunun sadece bir parçasıdır) en maliyet-etkin şekilde yürütecek kuvvet ve kurumların ne olacağına karar vermelidir.
Sorun şudur: talihsiz bir isimle “tercih edilen savaşlar” diye söz edilen savaşlar dünün savaşlarıdır. Büyük Güçler arasında iki veya hatta tek bir savunma planlama dönnemi konusunda devletler arasında stratejik rekabetin yeniden başlaması için gereken tüm şartlar mevcuttur. Giderek daha fakir devletlerin veya radikal grupların daha yıkıcı güçlere sahip olmasını kolaylaştırabilecek olan globalizasyonun karanlık yüzü bu durumu daha da körüklemektedir. Ancak stratejik istikrar Batının stratejik yaşamının bir gerçeği olmaya devam etmektedir.
NATO en stratejik ve en yoğun etkiyi yaratmak için hazırlanmak zorundadır. Ancak aynı zamanda globalizasyonun karanlık yüzünün hakim olduğu bölgelerde inanılır bir güvenlik yönetişimini de sürdürmek zorundadır. Bunun sonucunda yetenek-kapasite sorunu ortaya çıkar.
Yetenek-kapasite sorununun çözümü: NATO’nun cesarete ihtiyacı var
Bu yetenek-kapasite sorununu aşabilmek için NATO standartlarına göre radikal denilebilecek bir tepki gerekir. Eisenhower’in Genel Kurmay Başkanı Walter Bedell Smith 1944 Huertgen Savaşından bahsederken “Biz asla cüretkar bir şey yapmayız. Baş edilecek en az 17 kişi var, onun için uzlaşmalıyız – ve uzlaşma asla cüretkar değildir,” demişti.
Bugünün dünyasında stratejik inanılırlık iki temel şarta dayanır: etkili bir strateji ve stratejik ve bölgesel güvenlik düzeyinde tutarlı ve maliyet-etkin güç organizasyonu (kapsamlı ve tutarlı ulusal çabalar ile etkili ve genişletilmiş ortaklıklar eksenlerinde). Yapı güç gerektirir ama güce yön veren vizyon ve fikirlerdir, ve bunun için gerçek cesaret ve vizyon gerekir.
Ancak strateji ve vizyonun yokluğunda görevler yapıyı katlanarak genişletirse, sonuç bürokrasinin yerleşmesidir, ki bu da stratejik etkinin dönüşü olmayacak biçimde yavaşlamasına, uzamasına ve azalmasına neden olur. İttifak içinde strateji sanatı çoğunlukla kaybolmuş, onun yerini güvenlik konusunda bürokratik bir yaklaşım almıştır ki bu da stratejik başarıya değil, bizzat bürokrasinin muhafaza edilmesine ve yayılmasına neden olur.
Üzücüdür ki NATO’nun özgür ve bütünleşmiş bir Avrupa konusundaki tarihi sorumluluğu, büyük düşünen ve büyük davranan bir NATO ihtiyacına ters düşmektedir. Genişlemenin yönetilmesi süreci önemli sayıda askeri ve sivil personel ihtiyacını doğurmuştur; doğal olarak bu personelin NATO’nun stratejik rolünü tam anlamıyla kavraması zaman alacaktır. Ortadaki tehditleri bütçeleri oranında algılayan, ve bunun için de izolasyonist bir konumun arkasına sığınan Avrupalılar bu kemer sıkma sürecini daha da pekiştirmektedirler.
NATO’nun kuruluşunun 60. yüzyılına yaklaşırken, İttifak bir bütün olarak geriye dönüp var oluşunun temel stratejik nedenlerini incelemelidir.
Birçok İttifak üyesi stratejik etki ve hızlı tepkiden bahsederken, bizzat buna hazırlanma süreci bile gecikmelere ve kaçamaklı sözlere yol açmaktadır. Güç parçalanıp etkisini kaybederken etkiden bahsedilmektedir. Her zamanki gibi, sağlam planlama ve yeterli stratejik araçlar ve operasyonların müştereken finansmanı gibi hayati önemi olan konular üzerinde kaydedilebilecek herhangi bir ilerleme, bu kendini kandırmacanın kurbanı olmuştur.
Stratejik fikir birliği olmayınca İttifak’ın şekillendirmek zorunda olduğu olayları birbirine bağlayan politik-güvenlik halkası, bunlara tahsis edilen kuvvetler ve araçlar, ve bunu yönlendirecek sağlam planlama tehlikeli biçimde zayıflamaktadır. Sonuç olarak, örneğin, İttifak’ın Kasım 2006 tarihli Kapsamlı Siyasi Yönerge’sinde ortaya konan misyon ve görevler ile bunları gerçekleştirecek araçlar, yöntemler ve mekanizmalar arasında çok az bağlantı oluşturulabilmiştir. Bir başka deyişle, İttifak’ın stratejisi kağıt üzerinde iyi görünmekle beraber yeterli sayıda ülkenin düşünce yapılarında ve kuvvetlerinde gereken modernleşmeyi yönlendirerek etkili bir planlama aracı haline getirmeyi başaramamıştır.
Bu boşluk içinde üyeler birbirinden farklı yönlerde ilerlerken İttifak içindeki stratejik düşüncelerdeki farklılıklar tehlikeli boyutlara ulaşmakta, sağlam planlama tehlikeye atılmaktadır. Dolayısıyla İttifak yetersiz olanın örgütlenmesi konusundaki verimsiz tartışmalara sürüklenmektedir.
Etkili savunma ve kuvvet planlama kriterleri olmazsa, böyle bir strateji eksikliği küçük kuvvetlere büyük bir alanda zaman ve mekana yayılmış sonsuz bir görev listesi yükler. Nitekim bu günlerde NATO kuvvetlerinin tasarlandıkları amaçla kullanılmaları veya misyonları için gereken teçhizata sahip olmaları nadir rastlanan bir durumdur. Bu da sadece kuvvetler için değil hizmet etmeyi amaçladıkları insanlar için de riski arttırmaktadır.
Avustralya, Hindistan, Japonya ve Güney Kore gibi devletlerin belirsizliklerle dolu bir dünyada Batıyı yeniden katı güvenliğin temeli haline getirebilecek temel planlama standartlarına erişimleri sağlanmalıdır.
Afganistan’da topluca yaşanan deneyim nedeniyle daha hassas hale gelen NATO üyelerinin hiçbiri en temel sorulara cevap vermeyi göze alamamaktadır: İttifak üyeleri bundan 10 yıl sonrası için nasıl bir güvenlik tablosu yaratmak istiyorlar? Toplumlar gelecekteki güvenlik yükümlülüklerinin maliyetini taşımaya ne şekilde hazırlanabilirler? NATO üyelerinin bu karmaşık güvenlik ortamında gerçekten ne gibi kuvvetlere ihtiyaçları vardır? Sonuç olarak, NATO’nun kuruluşunun 60. yüzyılına yaklaşırken, İttifak bir bütün olarak geriye dönüp var oluşunun temel stratejik nedenlerini incelemelidir.
NATO’nun stratejik etki arayışı
NATO ülkelerinin gücünün büyüklüğü konusunda hiç şüphe olmamasına rağmen, Batının tek güvenlik örgütünün operasyonlar yürütmek zorunda olduğu bu büyük dünya konusunda büyük düşünmesi gerektiği bir zamanda görüş birliğine bozan çıkışlar bir kanser gibi reaksiyonları, çekingenliği ve belirsizliği arttırmıştır. Sonuç bir tür stratejik inkar ve nevroz olmuştur ki önemsiz şeyler liderliğin yerini almış, kararsızlık tumturaklı sözlerin yerine geçmeye başlamıştır. En marjinal gelişmelerden çoğunlukla ‘tarihi’, ‘dönüm noktası’ ve/veya ‘esas’ sözcükleriyle bahsedilir olmuştur. Neticede yapay bir strateji ortaya çıkmıştır—bir taahhüdün anlamı ne kadar boşsa ona verilen ad da o derece görkemli olmuştur. Dolayısıyla böyle bir ortamda ‘strateji’ sözcüğünün İngilizce’de en fazla kullanılan sözcük haline gelmiş olması şaşırtıcı değildir. Bu kendini kandırmanın derecesini anlamak için birçok NATO ülkesinin Prag Yetenek Taahhüdü’nü yerine getirmelerini incelemek yeterlidir. İttifak halkları adına, bu durum hemen sona ermelidir.
NATO, genişleme, yeteneklerinin arttırılması ve etkinin planlanması konusundaki iç çelişkilerini çözümlemeye çalışırken, bir yandan da büyük bir planlama ikilemi ile yüzleşmek zorundadır.
Bunun anlamı şudur: İttifak’ın çalışmalarını güncelleştirmek için yeni bir stratejik kavrama gerçekten ihtiyaç varsa da, böyle bir strateji oluşturmanın 1999 Stratejik Kavramına olduğu gibi bir başka bürokrasi eksersizi olmaktan öteye gidememesi, ve sonuçta hiçbir işe yaramaz olması tehlikesi de vardır. NATO üyelerinin başa çıkmak zorunda oldukları sadece bu tehditler değil, bu tehditlerle karşılaşmaktan kaçınmak için oluşturulan kültürdür.
Yanlış anlamayalım. NATO’nun güncelleştirilmiş bir Stratejik Kavram’a ihtiyacı vardır ama bunun savunma ile kuvvet planlama arasındaki uyumu ve İttifak çapında istekliliği destekleyecek etkiye dayalı bir müşterek çalışmayı gerektiği gibi yönlendirebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Bunu yapabilmek için kendimizle yüzleşmenin zamanı gelmiştir.
İhtiyaç acildir. Afganistan’daki riskin yükü başkentlerden harekat komutanlarına kaydırılmakta, başarılı olmaları için gereken yetki, araç ve kaynaklara sahip olmayan bu komutanlar, başarısız oldukları zaman da suçlanmaktadırlar. Bu adil olmadığı gibi tümüyle yararsızdır. NATO’nun içine girmekte olduğu, ve tüm ulusal güçlerin sınırları dışında mobilize edilmelerinin gerektiği bu toplu güvenlik döneminde bu tür stratejik oyunların talihsiz olduğu kadar tehlikeli olduğu da zaman içinde görülecektir.
Bu nedenle Bükreş İttifak’ın acilen ihtiyaç duyduğu stratejik yenilenme sürecini başlatmalıdır.
Öncelikle Kapsamlı Siyasi Yönerge’deki planlama araçlarının yeni Stratejik Kavramın temeli olarak yeniden ifade edilmesi gerekir. Bunun yeni stratejik savunma mimarisinin bir parçası olarak 5. Maddenin modernleştirilmesi (füze savunması, siber-savunma ve İttifak nükleer kuvvetlerinin yeni bir caydırma kavramı içindeki yeri dahil), ve İttifak silahlı kuvvetlerinin (stratejik etki için gereken yeteneklerle teçhiz edilmiş, operasyonları sürdürme yeteneğine sahip kuvvetler) global çaptaki terörizm ve kitle imha silahlarının yayılması ile başa çıkmaktaki rolünü kapsaması gerekir.
İkinci olarak Stratejik Kavram tartışmalarının başlayabilmesi için üst düzeyde siyasi destek gerekmektedir. Ancak burada bir sorun mevcuttur. ABD’deki seçimlerin zamanlaması İttifak’ın modernleştirilmesi ile ilgili çalışmaların hızını koruyabilmeyi zorlaştırabilir. Bu nedenle en azından İttifak’ın 21. yüzyıldaki temel ilkeleri üzerinde anlaşmak ve bunları yeniden ifade etmek sadece yararlı olmakla kalmayacak, aynı zamanda uygun da olacaktır. İdeal olan bir Atlantik Şartı’nın hazırlanması ve 2009 başlarındaki on altıncı zirve toplantısına yetiştirilmesidir.
Üçüncü olarak, planlama reformu süreci hızlandırılmalı ve böylece NATO 2010 yılında maliyeti karşılanabilir yetenek ve kapasitelerin geliştirilmesine dayanarak en az iki büyük müşterek operasyonu ve altı daha küçük operasyonu konuşlandırabilecek duruma gelebilmelidir. Bu amaçla dönüşüm modeli asker başına düşen maliyeti düşürecek şekilde uyarlanmalıdır. Zira bu maliyet Avrupa kuvvetlerinin gereğinden küçük kalmasına neden olmakta ve yetenek-kapasite sorununu daha da ciddi hale getirmektedir. Böyle bir kuvvet, savunma planlama ve savunma yatırımları personelini merkezi bir planlama işlevi çerçevesinde birleştiren entegre bir İttifak savunma planlama süreci gerektirecektir.
Dördüncü olarak, NATO’nun büyük genişleme süreci sona ermek üzeredir. Bükreş’te NATO’nun önümüzdeki birkaç yıl içinde üyeliği yeni ülkelere açarak Demir Perdenin her iki tarafındaki halklara Soğuk Savaş döneminde yapmış olduğu taahhüdünü gerçekleştirerek bu tarihi misyonunu tamamlaması için önemli adımlar atılması beklenmektedir. Ancak ortaklık kavramı tümüyle değişmelidir. Eğer NATO stratejik bir güvenlik merkezi olacaksa (ki olmalıdır), o zaman ortaklık bölgesel istikrar kadar stratejik etki anlamına da gelmelidir. Bu da dünyanın her yerindeki aynı düşüncelere sahip, NATO’nun stratejik istikrar misyonuna ortak olmak isteyen ülkelere ortaklık kapısını açmak anlamına gelir. Avustralya, Hindistan, Japonya ve Güney Kore üyelik istemeyen, fakat Batıyı yeniden bu belirsizlik döneminde güvenliğin temeli haline getirecek temel planlama standartlarına erişimleri sağlanması gereken ülkelerden sadece birkaçıdır.
Etkili güvenlik diğer hayati kurumlar ve ortak devletlerle ortak olarak her türlü seçimi yapabilecek, her düzeyde tehditle uğraşabilecek inanılır bir NATO yeteneği demektir. Nitekim 21. yüzyılda güvenlik ortaklık demektir. Ancak yeni bir stratejik ortaklık aşağıdan yukarı doğru yavaş yavaş yapılacak değişikliklerle değil tepeden tırnağa cesaretle oluşturulur. Bunun alternatifi ise planlamanın düşüşü yönetmek haline gelmesidir, ki bunu kimse isteyemez.
Sadece gerçek strateji—bürokrasi değil—gerçek öncelikleri belirleyebilir; bu stratejiyi geliştirmek için ise NATO’nun varoluş nedeni olan stratejik etkiyi taahhüt eden (ve buna yatırım yapacak olan) İttifak içinde siyasi liderlik, siyasi cesaret ve yeni bir stratejik fikir birliği gerekir.
İşte bu nedenle yeni stratejik çağda yeni bir stratejik kavram şarttır.
Bu nedenle yeni stratejik savunma mimarisi içinde İttifak’ın askeri inanılırlığının temeli olan 5. Madde yenilenmelidir.
Bu nedenle NATO ülkeleri nükleer silahların yayılması ile mücadele ve füze savunması ile ilgili askeri denge ve nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmalarını kuvvetlendirme gayretine girmelidirler.
Bu nedenle İttifak yarının stratejik görevler listesini üstlenmeye hazır kuvvetleri ve sivil-asker liderliğin desteklediği her tür güvenlik gücünü yaratmalıdır.
Bükreş gerçek stratejik güvenliği başlatmalıdır—inanılır bir askeri güce dayanan, ve bir güvenlik angajmanının her boyutuna hakim olabilecek bir güvenlik. Planlamadaki sorun budur.
Winston Churchill bir defasında “Bu bir son değildir. Hatta sonun başlangıcı bile değildir. Bu ancak başlangıcın sonudur,” demişti. Eğer Bükreş Churchill’in sözlerini gerçekleştirebilirse o zaman NATO’nun gerçekten bu büyük yeni yüzyıla hazırlandığı söylenebilir. O zaman Bükreş görevini yerine getirmiş olacaktır.