NATO, 25 Mayıs’ta Müttefik devlet başkanları ve hükümetleri ile yapılacak toplantıya hazırlanırken sorumlulukları paylaşma konusu giderek önem kazanıyor. ABD’nin 45. Başkanı Donald J. Trump, göreve gelmeden ve geldikten sonra NATO Müttefiklerinin bir kısmını savunma için yeterince harcama yapmadıkları için sert bir dille eleştirmişti. Trump’ın bu tutumu ABD’nin birçok Müttefikinin ABD’nin küresel savunma çabalarından bedavaya yararlanma eğiliminde olduğu yönündeki şikâyetlerini de güçlendirdi. Avrupa savunması için hesap verme günü geldi çattı mı? Bazı Müttefiklerin daha fazla çaba göstermeleri gerektiği gayet açıktır; ancak sorumlulukların paylaşılmasına ilişkin tartışmalar titiz bir analize dayandırılmalıdır. Paylaşılacak olan masrafın amacını daima akılda tutmamız gerekiyor: özgür, barış içinde ve bütünleşmiş bir Avrupa. Bu da sadece yeterli parasal kaynaklar değil, aynı zamanda inanılırlığı olan ortak savunma planları gerektirir.
Sorumlulukların Atlantik’in iki yakasındaki Müttefiklerce paylaşılması konusundaki tartışmalar İttifak’ın kendisi kadar eskidir. İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden beri – ve ve Birinci Dünya Savaşından çok farklı olarak Amerika Birleşik Devletleri ileri angajman ve geniş çaplı caydırıcılığa dayanan güvenlik garantileri vasıtasıyla Avrupa güvenliğini garanti etmeyi sürdürdü. Buna karşılık Müttefikleri de uluslararası sistemde ABD’nin liderlik rolünü kabullenmiş ve ortak tehditlere mukabele etmeye katkıda bulunmuşlardı. Soğuk Savaş boyunca ABD’nin sağladığı bu güvenlik şemsiyesi Avrupa entegrasyonu sürecinin hızla gelişmesine olanak sağlamıştır. Son yirmi yıldır, Soğuk Savaşın sona ermesinden beri, NATO’nun genişlemesi transatlantik güvenlik işbirliği sınırlarının dışına taşmıştır.
11 Eylül 2001’de Amerika Birleşik Devletlerine yapılan terör saldırılarına bir mukabele olarak Washington Antlaşması’nın, toplu savunma maddesi (5. Madde) ilk kez uygulanmıştır. 11 Eylül saldırılarının ardından Müttefikler Amerikan semalarını koruma çabalarına yardımcı olmak amacıyla AWACS uçaklarını göndermiş ve Afganistan’da, yüzbinlerce Müttefik ülke askerinin Amerikan askerleriyle omuz omuz savaştığı NATO’nun bugüne kadar ki en büyük askeri operasyonunu başlatmışlardı. Afganistan’daki NATO misyonu İttifak’ı kontrgerilla harekatı gibi yeni sorunlara göre uyarlanmaya zorlamıştır, ancak sorumlulukları paylaşma konusu hep havada, geri planda kalmıştır: ne kadarı yeterlidir?
İşler göründüğünden daha karmaşık
Sorumlulukların adil biçimde paylaşıldığını ölçmek göründüğünden daha zordur. İttifak planlayıcıları bireysel olarak ülkelerin performansını ölçmek için halen yedi ölçü kullanmaktadırlar. Bunlar arasında sık sık manşetlere yansıyan iki savunma yatırım prensipleri de bulunmaktadır: her bir Müttefik’in gayrı safi yurtiçi hasılasının (GSYİH) % 2’sini savunmaya ve ulusal savunma bütçesinin% 20’sini belli başlı teçhizat ve ilgili araştırma ve geliştirmeye harcaması gibi. Bu prensipler 2014 Galler NATO Zirvesi’nde teyit edildi: İttifak liderleri savunma harcamalarındaki düşüşü durdurmaya ve 10 yıl içinde %2’yi hedeflemeye karar verdiler.
Ancak planlamacılar aynı zamanda yetenek ölçümlerini de dikkate almalıdırlar – özellikle sürdürülebilir ve konuşlandırılabilir ulusal silahlı kuvvetlerin yüzdesi, ve NATO yetenek planlama hedeflerinin ne kadar etkili şekilde uygulandığı. Son olarak, gerçek katkıları ölçen kriterler mevcuttur – NATO operasyonlarında konuşlandırılan kara kuvvetleri, uçaklar ve gemiler, veya NATO Komuta yapısının gerektirdiği eleman açığının kapanması..
Sorumlulukları paylaşma ile ilgili düşüncemizin de değişen güvenlik ortamına paralel olarak bir evrim geçirmesi gerekebilir. Yakın zaman kadar İttifak öncelikli olarak asker göndererek katkıda bulunmanın Müttefiklerin kendi takdirine bırakıldığı seferi kriz yönetimi konusunda odaklanıyordu. Ancak, Rusya’nın Kırım’ı işgal ederek gayrımeşru şekilde ilhak ettiği ve Ukrayna’ya karşı saldırgan davranışlarda bulunduğu 2014 yılından beri toplu savunma konusu tekrardan İttifak’ın en önemli sorumluluğu haline gelmiştir. Bu da sorumlulukları paylaşmanın artık sadece seferi operasyonlarla değil, aynı zamanda gelecekte olası bir saldırı veya savaş durumunda her bir ülkenin kendine düşen rolü yerine getirebilme yeteneği ile ilgili olduğu anlamına gelmektedir. Bu bağlamda, takip edilecek tek yol İttifak’ın iddialarını ulusal yetenek hedefleri haline getiren NATO savunma planlama sürecidir. Bu düşünce %2 prensibinin basit olmasa da hangi yeteneklerin hangi amaç için gerekli olduğuna daha fazla anlam yüklemekte ve tek tek her bir ülkenin gözden geçirme sürecine girmesine olanak sağlamaktadır. NATO’nun ihtiyacı olan kuvvetler havuzu kendi kendine veya karşılıklı yardımın el ele olduğu, tüm Müttefiklerin güvenlik endişelerine cevap verebilecek şekilde düzenlenmiştir.
21. yüzyılda toplu savunmaya yeniden yatırım
İttifak’ın kendisini korumaya hazır olabilmesi için Müttefiklerin hepsinin değilse bile çoğunun silahlı kuvvetlerinin modernizasyonu konusundaki ciddi sorunları ele almaları gerekmektedir. Yıllardır azalan savunma bütçeleri karşısında bazı Müttefikler uzun süredir geçmişte yapılan yatırımlara dayanmışlardır: ancak artık dökülen kuvvet yapılarına yeniden büyük yatırımlar yapılmasını gerektirmektedir. Diğerleri büyük yatırımlar yapmayı sürdürmüşlerse de hızlı operasyonel tempoları nedeniyle askeri teçhizatları eskimiş veya tükenmiştir. Bazı farklılıklar olmakla beraber, varılan sonuç gayet açıktır: ABD de dahil olmak üzere Müttefiklerin çoğu sadece mevcut askeri yapılarını koruyabilmek için çeşitli modernizasyon harcamaları yapma durumundadırlar. En önemlisi de konvansiyonel silah sistemlerinin yanı sıra NATO’nun nükleer konumunun dayandığı platformların pek çoğunun modernizasyonunun da söz konusu olmasıdır.
Değişen güvenlik ortamı göz önüne alındığında, geleceğe dönük ihtiyaçların daha önceki yıllarda duyulan ihtiyaçlardan son derece farklı olduğu görülmektedir - özellikle de uzun menzilli topçu sistemleri, yerde konuşlu hava savunma sistemleri ve gelecek nesil vurucu sistemler gibi en son teknolojiye sahip yetenekler açısından. Acilen yeni yatırımlar yapılmazsa Avrupa’nın askeri açıdan ABD’ye bağımlılığı önümüzdeki yıllarda giderek daha da artacaktır; bazı bakımlardan bu zaten kaçınılmaz hale gelmiştir. Tüm ülkeler silahlarını geleceğe uygun bir düzeyde tutabilme konusunda bütçe sorunları ile uğraşırken NATO savunma planlama sisteminin daha geniş uyum, maliyet etkinlik ve siyasal şeffaflık vaat ettiği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Bazı müttefikler için kuvvetlerin modernizasyonu konusundaki en büyük zorluk personel istihdamı ve bu personelin sürekliliği konusudur. İyi eğitilmiş ve motivasyonu yüksek personel olmadan askeri teçhizatın bir anlamı olmaz. İttifakın ihtiyaçları arttıkça planlamacılar onyıllardır küçültülen askeri kuvvetlerin çap ve yeteneklerinin yeniden nasıl büyütüleceği sorunuyla karşı karşıya gelmektedirler. Yirmibirinci yüzyılda savaş için seferberlik ne anlama gelir? Gelecekteki olası durumlarda çatışmaların neden olacağı yıpranma oranının geçmiştekinden çok daha yüksek olma olasılığı bu sorunu acil hale getirmektedir. Bunun önemli sonuçları vardır.
Büyük bir çek defteri teçhizatın modernleşmesini hızlandırılabilir ama çok iyi eğitim görmüş profesyonellerden oluşan büyük kuvvet yapılarının oluşturulması uzun yıllar alır. Dolayısıyla sorumlulukların paylaşılmasında halen mevcut olan dengesizlik bir gecede yok edilemez. Aynı nedenle, en önemli olan bu eğilimin alacağı yöndür. Burada kritik soru “Ne kadarı yeterlidir?” sorusu değildir. Esas sorulması gereken soru şudur: “Değişik askeri kuvvetlerin modernizasyonu İttifak içinde daha fazla bütünlük yaratır mı?”
Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için
Sonuçta, savunma planlaması bir muhasebe problemi değil, bir savaş durumunda tüm Müttefiklerin birlikte doğru yeteneklere sahip olmalarını sağlama meselesidir. Böyle bir amaç için İttifakın savunma planlamasının temel ilkelerinin yeniden keşfedilmeleri gerekir. Bu konuda ileri sürülen en önemli fikirler göstermektedir ki ortak bir eylem her bir Müttefikin bir ortak stratejik plan ve coğrafi iş bölümü doğrultusunda anlamlı yetenekler sağlayabilmesine dayanmalıdır.
Kural olarak, yeterli hava ve deniz yeteneklerinin yanı sıra daha büyük ülkelerin yüksek hazırlık düzeyinde bir tümen, küçük ülkelerin de bir tugay veya muharebe grubu bulundurabilmeleri beklenir. Bu kuvvetler bir araya geldiğinde hem toplu savunma hem de diğer acil durumların ihtiyaçlarına cevap verebilecek önemli bir havuz oluştururlar.
En önemli olan da tabii ki altta yatan siyasal amaçtır: Avrupa’yı bütün, özgür ve barış içinde tutabilmek. Müttefik liderlerin yerine getirmeleri gereken sadece diplomatik taahhütleri değildir; aynı zamanda kendi vatandaşlarına karşı sorumlulukları vardır. Ülkelerinde terrorist saldırıları, İttifak sınırları dışında çeşitli savaşlarla karşı karşıya olan vatandaşlar liderlerinin toplumlarını güvende tutmak için gerekeni yaptıklarından emin olmalıdırlar.
Dolayısıyla savunma harcamaları ile ilgili kararlar NATO ilkelerini ciddiye almanın ötesinde, dünyanın büyük bir hızla değiştiğini anlamayı gerektirir. Çeşitli tehditler karşısında NATO içinde sorumlulukların paylaşılması temel olarak hiç bir Müttefikin bir tehditle tek başına karşı karşıya kalmak zorunda olmaması ve bu durumda maliyet ve risklerin herkes tarafından paylaşılması anlamına gelir. Ittifak içinde tüm ülkeler bir bütündür: Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için.